PARDON YANİ...

Üniversite giriş imtihanlarının en üst koltuğunda oturan zat-ı şerif açıklıyor:

- Şifreleme yoktur!..

Cumhurbaşkanı açıklamaları dinliyor ve tatmin olduğunu açıklıyor.

Adalet Bakanı da dinliyor aynı açıklamaları ve o da derhal tatmin oluyor…

En son tatmine ulaşan ise, Sayın Başbakan…

Ve derken o aynı zat-ı şerif imtihana giren gençlere e-posta yolu ile bir açıklama gönderiyor ve ezcümle buyuruyor ki;

- “Bazı” soru kitaplarındaki şifreleme vakıaları sehven [yanlışlıkla] olmuştur!

Yani… “Pardon,” diyor sayın imtihan başkanı… Pardon!

Peki şimdi Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Adalet Bakanı ve bu tatmin kervanına sonradan katılan pek Sayın Başbakan ne yapacak?..

- Pardon!..

Tamam da, kime pardon?..

Bunca gencin yaşadığı stres, boşa giden emek… Ve en önemlisi de, her adımda daha da tırmanarak gelişen, “Devlet’e olan güvensizlik” nasıl telafi edilecek?..

Bu güven yeniden nasıl oluşturulacak?

Ne zaman bu ülkenin vatandaşı Devlet’ine gözü kapalı inanacak ve korkmadan arkasını dönecek?..

Asıl önemli olan budur…

Sayın Başbakan dün “şifreleme yoktur” açıklamasından tatmin olmuştu; bugün “şifreleme var,” itirafından tatmin olacaktır.

Çünkü dün dündür; bu gün ise, bugün…

Ve ne yazık ki, bunun adı siyasettir.

İşte tam da bu yüzden bu ülkenin vatandaşı, ülkesinin siyasetçilerine güvenmemektedir.

Üniversite imtihanları Başkanı Sayın zat-ı şerif itirafında şöyle buyuruyor:

- Şifreleme “bazı” soru kitapçıklarında sehven yapılmıştır… Ama kötü niyet yoktur!..

Peki, Sayın Üniversite İmtihanları Başkanı, bu rezaletin içeriğinde “kötü niyet” olmadığını nereden bilmektedir?

Bu soru oldukça önemlidir.

Halen soru kitapçıkların tümünün incelenmesi dahi bitmeden, bu işlerin en sorumlu kişisi, yanlışlığın kasti olmadığını nasıl rahatlıkla söyleyebilmektedir?..

Bu şifrelemeyi bilgisayar kendiliğinden yapmamıştır ki…

O bilgisayarın tuşlarına basan insanlar yapmıştır.

Peki, bu insanlar kimlerdir?

Ve bu insanların söz konusu şifrelemeleri kasten yapmadıklarını bu işin baş sorumlusu nasıl bilebilmektedir?..

Demek ki, Sayın zat-ı şerif bu kişileri bilmektedir.

Bilmektedir… Çünkü başka türlü şifrelemenin kasten yapılmadığını söylemesi mümkün değildir.

Peki bir insan böyle bir şifreleme tekniğini soru kitapçıklarına yarleştirirken nasıl olur da yaptığı bu işi kasten yapmaz?..

Belirli bir şifreleme tekniğini yanlışlıkla soru kitapçıklarına yerleştirmek mümkün müdür?

Hem de tüm soru kitapçıklarına değil…

Sadece “bazı” kitapçıklara.

İşte bu nokta da bir diğer önemli kavşaktır:

- Peki hangi soru kitapçıklarına?..

Daha doğrusu, kimlere dağıtılan soru kitapçıklarına?..

İşte bu soruların yanıtları verilmelidir ki, Cumhurbaşkanı ve Başbakan değil, vatandaş da tatmin olsun!..

Bunca çileyi çeken imtihan mağduru öğrenciler de…

Ama onlar birer provokatör…

Çünkü, öyle kolay kolay tatmin olmuyorlar.

Çünkü onlar, açık, şeffaf, adil ve dürüst bir düzen özlüyorlar.

Çünkü onlar, “bazı” öğrencilerin ayrı tutulduğu bir imtiyaz değil, herkesi eşit kılan bir yurttaşlık hakkı istiyorlar.

Ve sokaklara dökülmüş bağırıyorlar:

-       Pardon çıkalı, tatmin olmayanlar çoğaldı!..

Önceki ve Sonraki Yazılar