E. TURGUT TEKİN

E. TURGUT TEKİN

Sayın Kaymakam Celil Ateşoğlu’nu uğurlarken

 


 

Ben, her Kaymakam geldiğinde ve de giderken birer yazı yazıyorum. Geldiğindeki yazım "HOŞ GELDİN", Giderken yazdığım ise "UĞUR OLA”dır. Aktif yazmaya başladığım günden bu yana, bu davranışım hiç değişmedi. Söke'den birçok kaymakamı uğurlarken ve bu yazıyı yazarken gözlerim doludur, damlalar daktilomun tuşlarına damlar. Niye böyle olur? Ben de, görevim gereği birçok yer değiştirdim. Tam insanlara ve bölgeye alıştığınız bir anda, bir rüya gibi bakıyorsunuz ki bir başka dünyaya, bir başka aleme, bir başka insanlara hizmete gidiyorsunuz. Giderken, arkada boynu bükük bıraktığınız dostlarınız, arkadaşlarınız, hizmet etmeye çalıştığınız binlerce insan üzgün. Gidişinize hiç sevinen yok. Hele o insanların gönüllerine taht kurmuşsanız, onlara yararlı olmuşsanız, o insanların sizi unutmaları çok güç. Ya ayrılıkları, o daha da güç.

Sayın Kaymakamımız Ateşoğlu'nun tayinini doğrusu hiç beklemiyorduk. Ani olması beni şaşırttı. Çünkü, çalışmaları, halkla olan ilişkileri, politikacılarla olan uyumlu çalışmaları gayet güzeldi. Hem o kadar başarılı bir uyumu vardı ki, tenkit için yazacak birşey bulamıyordum.

Gazetecilik hayatımda en az yazıyı da inanın ki, Sayın Ateşoğlu için yazdım. Bir ara, Ağaçlı Köprüsü ile ilgili bir yazı yazmıştım. Aslında o yazı, Sayın Kaymakamımız Ateşoğlu'nu hedef almıyordu. Tamamen, AK Partili yöneticilere münhasırdı ve Bakan’ın açıklamalarına karşı bir yazı idi. Her nasıl olduysa, bu Sayın Kaymakama maledildi. Oysa ben, uzun yıllar devlet memurluğu yapmış bir insan olarak, devamlı olarak, yazılarımı devlet memurlarına bir koz gibi asla kullanmadım. Çok göze batan ve görevini yapmayanlar varsa, onların üzerine politikacılar kanalı ile gittim. Orada yapılmayan görevi, ben memura değil, oradan sorumlu politikacıya yöneltim. Çünkü, memura verirsen yapar. Vermezsen ne ile yapar? Burada kısaca değinmek isterim. Bakan diyorki, "İkiyüz bin YTL ayırdım. Ankara'ya gidince bu parayı hemen göndereceğim, iki ay sonrada gelip bu köprüyü açacağım." Gidiyor ve parayı hemen gönderiyor. Aradan altı ay geçiyor ve bakıyoruz ki, köprünün ayakları yarım yamalak atılmış ve bekliyor. Araştırıyoruz ki, karşımıza aşılması zor olmuyan bazı teknik değişiklikler çıkıyor. Parti ve ilgililer isteseler, bu değişiklikler bugünkü bilgi işlem ortamında iki günde yapılacak kadar basit işlerdir. Adamlar diyorlar ki, "Yöneticileri, partilileri denetleyen, gördüklerini yazan basın nerede? İki ayda yapılacak köprüye ne oldu da, altı aydır bekliyor?" İşte bunu soran halka, basın olarak yanıt vermek için, ilgililere seslenmek gerek. Bende bizzat bakana seslenmiştim. Sonra ne olduğunu, herkes biliyor. Bugün Ağaçlı Köprüsü yapıldı ve hizmete girdi. Kaymakam Celil Ateşoğlu'da bu köprüyü yanına alıp, Karamürsel’e götürecek değil. Bu olay dışında ben sayın Kaymakamımla hiçbir türlü olumsuzluk yaşamadım. Bu da bizim kişisel bir sorunumuz değil, Söke'nin bir sorununu birlikte çözmek gayreti idi.

Halkımız, eskiden olduğu gibi sorunlarına ve dertlerine hep Kaymakamlardan, Belediye Başkanlarından, Valilerden çözüm olacağını umarlar. Başı dara giren hemen Kaymakam’a, Vali’ye veya Belediye Başkanı’na koşar. Onlardan iş, aş, para, yardım ister. O dönemlerin tarih olduğu bu günlerde, Kaymakam’lar, Vali’ler ve Başkan’lar ellerindeki imkanlar ölçüsünde yine de bu vatandaşlara yardımcı olurlar.

Ben bir basın mensubu ve yöneticilerin gözlemcisi olarak bu konulara çok dikkat ettim. Celil Ateşoğlu, bu konularda ve bu acılı kriz döneminde gerek Yeşilkart uygulamalarında olsun ve gerekse Sosyal Yardım Vakfı’nın kullanımlarında herkese elindeki imkanlar ölçüsünde destek ve yardımcı oldu. Bence bu çok önemli bir hizmettir. Fakir fukaraya destek olmak, onların acılarını paylaşmaktan daha önemli ne olabilir ki?

Bana gelip ağlayanları, aç kalanları, hastası olanları hep ona yönlendirdim ve gidenlerin bir çoğu, geri geldiğinde, ‘Allah Kaymakamdan razı olsun. Benimle ilgilendi. Derdime bir çare bulacak" dedi. Eskiden Söke böyle değildi. Söke'de gerçekten hayırsever varsıllı insanlar çoktu. Bugün o insanlar artık yok. Onlar, belli günlerde fakir halka birçok konuda yardım ederek, devletin yükünü azaltırlardı. Rahmetli Hilmi Bey, bu işin öncüsü idi. Şimdi yine yardım yapanlar var, ama birkaç kişi. Karakaşlar, sarraşar ve daha da bilmiyorum. Çünkü herkes bu kriz ortamında sıkıntılı. Kimsenin kimseye vereceği bir kaşık yemeği yok. Böyle krizli dönemlerde Kaymakam’lık yapmak gerçekten zordur.

Geçen sene Söke kuraklığın ateşinden geçti. Bu yılda öyle. Sayın Ateşoğlu ve Sayın Vali Malay’ın ustaca yönetiminde sulama sorunu kavgasız atlatıldı. Sorunun çözümünün "ÇİNE BARAJI"nın bitirilmesi olacağı hem halka ve hemde vurdumduymaz politikacılara anlatıldı. İnşallah bu baraj biter de, bu sorunda sona erer.

Söke'de çok büyük bir sorun olarak, “SOKAK ÇOCUKLARI PROBLEMİ" var. Geçenlerde Değirmen Caddesi'nde dükkanın önünde otururken, eski TEK Müdürü Şükrü Bey yanıma geldi. Selamlaştıktan sonra:

-Az ileride, üç tane çocuk, ellerinde sopalar ile bir gelin arabasının önünü kesmişler. Arabada daha gelin melin yok. Adam akşam için arabayı hazırlatmış, giderken bu çocuklar adamdan para istiyor. Biri sol kapıda sopa elinde, diğeri sağ kapıda sopa elinde, biri de arabanın önüne oturmuş. Adamın ne gitmesine, ne de arabadan aşağı inmesine izin vermiyorlar. Arkadan gelen arabalarda kuyruk olmuş. Yanlarına gidip, "Çocuklar ayıp oluyor. Adam daha gelini bindirmemiş ki para istiyorsunuz?"dedim. Çocuklar bana sopaları göstererek, “Sen karışma, haracımızı versin öyle gitsin!" deyince arabanın önündeki çocuğun kolundan tutup aşağı indirdim. Diğerleri bana doğru yürüyüp, "Sen şimdi görürsün, bizim ağabeylerimiz var, onlara söyler seni dövdürürüz" dediler. Hocam ne günlere kaldık? Bunlarla ilgilenen yok mu?

Şükrü Bey'in anlattığından birgün sonra ikindi üzeri aynı caddede üç tane çocuk. On ile oniki yaşları arasında. Nereden koparmış veya çalmışlarsa kocaman kocaman daha henüz olmamış üzüm salkımlarını koparıp koparıp yolun ortasına ata ata geliyorlardı. Tam benim yanıma gelince, biri koca salkımı yere vurup, küfrederek “Daha yetişmemiş" dedi ve koca salkımı yere vurdu. Önlerine geçip, "Bu salkımları nerden aldınız?" Çocuklar, sanki kralın çocukları: "Sanane ulan! "dediler . Peki haydin karakola gidelim, orada anlatın, "Sananeyi "deyince biri, "Kaçın, bu aynasız!" kaçıp gittiler. Ben salkımları yerden toplayıp çöpe attım. Söke'de hemen hemen hergün bu tür çocuklar, halkın başına bela olmakta ve zarar vermektedirler. Bunların arkasında kimler var? Ağabeylerimiz dedikleri kimlerdir?

İşte Sayın Ateşoğlu Söke'ye ilk geldiği günden bu yana bu problemi çözmeye çalışıyordu. Eski İşçi Bulma Kurumu’nun binasını bunlar için barınma ve rehabilitasyon merkezi yapacaktı. Uğraşına ve çabasına rağmen, politik nedenlerden dolayı bina işi bir türlü çözülmedi. Herşey polisle, savcılıkla veya mahkemelerle çözülmüyor. Bir Atasözü var: "Aç it kapı yıkar!" der. Bu çocukları toplamak, eğitmek, yedirip, içirmek ve topluma kazandırmak gerekir. Söke Kaymakamı bu yolda çok yol almış ve mesai vermişti. Onun burdan gitmesi ile umarım bu önemli proje suya düşmez. Çünkü Türkiye'nin her yerinde olduğu gibi, Söke'de de bu sorun vardır. Ciddi bir asayiş sorunudur. Kaymakamlık-Belediye ortak bir proje ile bu çözümü hayata geçirmek zorundadırlar. Arasıra polislerin de, bu sokaklarda başıboş dolaşan çocuklara, bisikletlerle trafiği aksatanlara "Ne yapıyorsunuz?" diye sorması yararlı olur.

Mustafa Kemal Atatürk, İzmir Suikastı sonrasında, suikasti hazırlıyanlar için:

"-Benim naciz bedenim, elbet birgün toprak olacaktır. Ama, Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşıyacaktır!" demişti. Şimdi Kaymakamlar gelir gider. İnsanlar, doğar, ölür. Ama hizmetler, ülkeler ebediyen devam ederler. Celil Ateşoğlu'nun kurumlar arası kordineli çalışması ve bazı kurulların başında bulunması Söke'ye hiç zarar vermedi. Ama çok başarılı oldu mu? Olamadı mı? Bunu biraz da ortamın ve çevrenin olumsuz yanlarında aramak gerekir. Krizli ve acı günler yaşıyan Türkiye, hükümetlerin beceriksizliği yüzünden unutulması zor günler yaşıyor.

Devletin resmi ideolojileri dışına çıkarak, "Olmayacak senaryolar peşinde koşacaklarına" devletin kurulu düzeni içinde, eldeki imkanlar ölçüsünde halkın problemlerine sahip çıkmaları halinde işler daha rahat yürüyecektir. Bu sokak çocukları probleminin desteklenmesinde, hükümet ve Söke halkı yeteri kadar Kaymakam’a destek oldu mu? Belediye ve diğer kurumlar ve kuruluşlar bu konuda ne yaptılar? Hükümet hangi kolaylıkları sağladı? Belki bugün Ateşoğlu'nun arkasından sevinenler de olacak. Ama gidenleri suçlayacağımıza, gelenlere yardımcı ve destek olursak daha iyi bir Söke'ye sahip olmaz mıyız? Bunu unutmazsak, yapamıyacağımız hiç bir iş olmaz.

Ben, dostça ve acı söyleyen bir kişiliğe sahibim. Ateşoğlu iyi bir Kaymakam’dı. Başarmak ve çalışmak istiyordu. Ama ona yeterince destek ve yardımcı olunduğuna inanmıyorum. Çünkü bazı nedenlerden dolayı, her dönem Söke'de Kaymakam’ların çevresinde bazı kişiler çöreklenirler. Onlardan başka, Söke'nin problemlerini anlayan ve yardımcı olacakların olmadığını vurgularlar. Ama görüyoruz ki, bu kişilerden Söke zarar görüyor. Benim hemşehrim olmasına rağmen Sayın Kaymakamımı ancak bir kere ziyaret ettim. Birkaç kerede gittim ama, işinin çok olduğunu görünce rahatsız etmeden geri döndüm. Amaç engel olmak değil, yardımcı ve destek olmaktır. Eğer Söke'de bir Çocuk Barındırma ve Rehabilitasyon Merkezi açılırsa, buranın adının "ATEŞOGLU ÇOCUK EĞİTİM VE REHABİLİTASYON MERKEZİ" olarak adlandırılmasını isterim.

Karamürsel, Söke'den daha büyük ve daha güzel bir ilçe. İstanbul'un yanı başında. Ateşoğlu için daha huzurlu çalışacağı bir yer. Hayırlı olsun.

Başarılar diler, iyi yolculuklar dileriz. Uğur ola..

Önceki ve Sonraki Yazılar