SUÇLU KİM = AKP

Fırtınalar nasıl esiyor... Kuzeyden, güneyden, soğuk, sıcak... Mantıklı, ucube... Bilgi birikimli, önyargılı... Açıklamalı, dayanaksız...

Adalet mülkün temeli ya, buradaki mülke kimse bakmıyor. Demokrasi, insan hak ve özgürlükleri, düşünce özgürlüğü hak getire. Suçlular nezdinde  hukuksuzluk çağrıları yapılıyor. Sorunun temeline inen yok! Ya yargı suçlu ya da hükümet. Sapla saman karıştırılmış, yazarlarımız bile bu akım içerisinde nereye saldıracağını şaşırmış. Kimi hükümete saldırıyor, kimi yargıya, kimi ise hukuk sistemine.. Kimileri emperyalizmde, kimileri Avrupa Birliğinde, kimileri ise kemalizmden sapmada suçu buluyor. Derinlemesine bir sorgulama yok. Bu yanlışlar içerisinde tutuklamadaki insan hak ihlallerinin en önemlisi olan makul süre unutuluyor. Oysa hukuk herkese lazım.

Adalet devletin temeli olması gerektiği yerde, devlet erkini elinde tutan siyasi iktidar bir yanda, bağımsız olması gereken yargı diğer yanda. Hükümet Adaletsiz, Yargı bağımlı.

Öncelikle belirtmemiz gerekir ki, bu olayda en büyük sorumlu devlet erkini elinde tutan siyasi iktidardadır, yani AKP.

Şimdi kısaca tarihçe ve sorunları belirleyelim.

CMK’daki 102. maddede bulunan yargılama aşamasında sanığın tutuklu yargılanmasını düzenleyen hüküm, 2005 yılında düzenlenmiş olup iki kez yürürlük tarihi uzatılmıştır. İlk uzatma sanırız 2008’e bilahere 2010 yılına uzatılmıştır. Yani YASA KOYUCU (meclis) tutuklama sürelerini (hepimizin uzun tutukluluk sürelerine karşı olduğumuz düşünülürse) Avrupa ve çağdaş demokrasi kriterlerine göre düzenlemiş ve bu geçiş sürecinde adalet sistemininde yeniden düzenlenmesi için HÜKÜMET’e (Yani AKP ye) 5 yıl gibi bir süre vermiştir.

Bu süre zarfında,

Hükümet gerekli olan alt yapıyı düzenlememiştir. Yani, yasası çıkmış olmasına rağmen bölge Adliye (istinaf) mahkemelerini faaliyete geçirmemiştir.

Hakim ve savcı açıklarının giderilmesi hususunda gerekli çalışmaları yapmamıştır.

İş yükü altında boğuşan yerel mahkemelerimiz ısrarla çoğaltılmamıştır. Bir mahkeme Hakiminin bir yılda baktığı dosya sayısı neredeyse 1.000’dir. (isterseniz internetten bir araştırın o sevmediğimiz Avrupa Birliği’nde kişi başını düşen hakim savcı ile bizim ülkemizi karşılaştırın)

Adliyelerin personel açıkları giderilmemiştir. Adli kolluk kurulmamıştır. (Bütün yük halen daha emniyet ve jandarmagüçlerindedir)

Masa başında görev yapan savcılık yerine sokağa inecek savcılık kurumunu getirememiştir.

Yargıtay’ın daire sayısı arttırılmamıştır. En önemlisi yargılamada, adil ve hızlı yargılamaya destek olacak olan Avukatların delil toplama yetkileri sağlanmamıştır.

İşin en komik yanı ise, her yıl adli açılışında tüm bu sorunlar iktidarından muhalefetine, Yargıtay Başkanlığı’ndan, TBB Başkanlarına, akademisyenlere, yazarlara, baro başkanlarına ve sair tüm kesimlerce dile getirilmiş olmasına rağmen iktidarca hep görmezden gelinmiştir.

Yargıtay’ın suçu nedir? Yargıtay’ın tek suçu bu bilinmezleri, olması gerekenleri ve olacakları yeterince toplumla paylaşmaması, toplumu bilinçlendirmemesidir.

Bu doğrultuda, Adalet Bakanı’ndan, hükümet sözcüsüne, AK Parti Grup Başkanı’ndan sözcüsüne kadar Yargıtay’ın hedef gösterilmesi aldatmacadan, kendi suçunu bastırmaktan başka bir şey değildir.

Yüksek Yargıtay bir dosyanın son inceleme merciidir. Bu merciin apar topar dosya incelemesini beklemek hukuksuzluktur. Yargıtay’ın kararı ile bir insan ipe gidecek ya da ipten dönecektir. Böyle nazik bir konuda hükümete düşen görev yargıtayın iş yükünü hafifletecek önlemleri almaktır. Bağırıp çağırmak değil, ya da yargı reformu diye HSYK rulunda etkin hale gelmek değil.

Şimdi görüyormusunuz. HSYK’lunun üye sayısı arttırılacağına, istinaf mahkemeleri kurulsa, daire ve mahkeme, hakim sayıları arttırılsa idi sorun çözülecek ve asıl bu şekilde yargı reformu sağlanmış olacaktı. Oysa siyasi iktidar AKP, HSYK’nun sayısını arttırmayı yargı reformu diye millete yutturmuştur.

Gelinen sonuç AKP’nin eseridir. Sorumluluklarını kabul etmeleri gerekir. Bu sorumluluk muhalefetin değil ya. Tahliyelere gelince, toplumumuzda birçok kesim tahliyelerin olmaması gerektiğini söylemekte ve savunmaktadır. Oysa, çağdaş ceza hukukunun temel amacı bir milyon suçlu içerisinde bir tek masumu korumak amacıdır. Asıl olan tutuklu yargılamak değildir. Tutuklu yargılamak sadece bir tedbirdir. Ceza niteliğine dönüşmemesi gerekir. Adil yargılama, hızlı yargılamayı gerektirir. Adil yargılanma ilkesinin çiğnenmemesi gerekir. Mahkemelere düşen sanığın en hızlı bir biçimde yargılaması yapılarak sonuca ulaşılmasıdır. Bu yapılamıyorsa sanıkların uzun süreler tutuklu kalmaları hukuksuzluk oluşturmaktadır. En azılı suçlular için de bu hakkın çiğnenmesi hukuk devletinde beklenemez, istenemez, öne sürülemez. Çağdaş demokrasiler, çağdaş ceza hukuku bunu gerektirir.

Sapla samanı karıştırıp, totaliter bir ceza sistemi istemenin anlamı yoktur.

Adalet istiyorsanız, adaletli seçim yapın, adalete oy verin. Adaletsizliği hukuk düzeni haline getirenlere değil.

Önceki ve Sonraki Yazılar