TERBİYE’NİN ANATOMİSİ

Türk Dil Kurumu sözlüğü’nün 1456. sayfasında “terbiye” sözcüğünün iki anlamı olduğundan söz ediliyor.

Sözlükte yer alan birinci anlam: Eğitim almış olma halini kapsıyor.

İkinci anlam ise, görgü sözcüğü çerçevesinde oluşuyor.

Bu iki anlamı bir pota içinde eritirsek, bir insanın terbiyeli olması demek, (kısaca,) iyi eğitim almış, görgülü bir kişi olması anlamını taşıyor…

Peki, iyi eğitim almak, ne demek?..

Ziya Paşa,

- Tahsil cehaleti alır; eşeklik baki kalır”, buyurmuş…

Öylesi değil, tabii!

Eğitimli olmak demek, insanın kafatasını bilgi deposu haline getirmesi anlamına da gelmiyor. Bilgiyi sindirmek; bilgiyi, kendi kişisel gelişmesinin harcı haline getirmek, bilgiden insanlık için yeni yeni değerler üretme enerjisini taşımak ve en önemlisi de, bütün bu saydığımız nitelik ve edimleri hayatının pratiğine geçirme yönünde içtenlikli bir tutarlılığı sahip olabilmek!..

Eğitimli kişi, aydın kişidir.

Kafası, gönlü, yüreği aydınlanmış kişidir.

Bu anlamda [ve aynı zamanda]  “görgülü” kişidir eğitimli kişi…

Dünyanın türlü türlü gerçeğini, kendi kişisel eğitimi üzerine bina ettiği kişiliğinin potasında öğütüp, yeniden şekillendiren ve ona yeni bir renk, özgün bir şekil ve doku katabilen bir kişidir…

Terbiyesiz kişi ise, sözünü ettiğimiz bütün bu erdemlerin yanına bile uğraması mümkün olmayan, “öylesine bir âdem”dir…

Ama oldukça zor bir zanaattır “öylesine bir âdem,”in hayatı ya da kaderi…

İnsan, “öylesine bir adem” olmak gerçeği ile baş başa kaldığında, hali-pür-melali vahimdir; acıklıdır!..

Gümrah bir kahkaha gibi ıslaktır kişiliğinin silueti…

İçi boş bir kazan gibidir kafatasının cilalı yüzü…

Gönlünü karalar çalmış, beynini Dolarlar, Avrolar boşaltmıştır.

Gözleri fıldır fıldırdır… Ürkek bir ceylan gibi seker göz kapakları…

Derdi gücü bir koltuktur.

Dünyasının ufku bir makamdır.

Ve sıradan bir “mevki” kadar dardır bakışı… Unvan kadar sığdır!..

Çünkü, Bileşik Kaplar Yasası adında bir kanun vardır…

İnsanın ruhu ve kafası tam/takır bir boşluksa,  bu boşluk, bir şeylerle ister istemez doldurulacaktır… Ama, neyle?..

Ne bulunursa kıyıda köşede, onunla…

Bir koltukla, iki mevki ile, üç makamla, dört unvanla ve bunlar dolduramıyorsa boşluğu, bakiyesi parayla…

Bundan sonrası “kah-gidi-kah-kah” bir durum vaziyetidir, anlayacağınız…

İnsanlık adına acıklı, hüzünlü, kirli ve kap/kara…

Ama Dünya dönüyor.

Her şey gelişiyor, değişiyor, serpiliyor.

Kimisi ileriye dönmüş yüzünü, kimisi geriye…

Ama bizler bir gerçekle dirsek temasında sürdürüyoruz hayatımızı:

- Bu ülke büyüyor.

Kenti de büyüyor, kasabası da, beldesi de, köyü de…

Demek ki, bizler de büyümek zorundayız!..

Kafalarımıza kazımak zorunda olduğumuz esas gerçek budur.

Önceki ve Sonraki Yazılar