TEŞEKKÜRLER DOKTOR KARAARSLAN

Boynumda,  beni uzun süredir rahatsız eden bir beze vardı. Geçenlerde, Devlet Hastanemizin Genel Cerrahi  Uzmanlarından Sayın Op. Dr. Halil Karaarslan’a, hastanedeki polikliniğinde muayene oldum. Titizlikle inceledi, ameliyatla alınmasına karar verdi. Beni ameliyathaneye aldı. Tabii, ameliyathaneye hemen almıyorlar. Uygun kıyafeti giydirip, tekerlekli bir sedye ile  alıyorlar. Ameliyat öncesi, ameliyat ekibinden Hemşire Güner Hanım ve Teknisyen Mahmut Bey, tüm sevecenlikleriyle bana yardımcı oldular, gereken hazırlığı yaptılar.
Doktorum geldi. Selâmlaştık. Ameliyat bölgesini uyuşturacağını söyledi ve uyuşturdu. Bu işleme lokal anestezi  diyorlar. Doktorum Sayın Karaarslan, benimle sohbet etti. Amacı, beni ameliyatın  sıkıcı ortamından uzaklaştırmak, rahatlatmaktı. Gerçekten rahatladım, hiçbir sıkıntı duymadım. Doktor Karaarslan, hastasıyla  “hemhal” oluyor. Kendisini hastasının yerine koyuyor. Böylece, hastasının ameliyat sırasında neler düşündüğünü, ne gibi endişeler taşıdığını  biliyor, anlıyor. Günümüzde buna  “empati”  diyorlar. Belli ki; doktor Karaarslan, mesleğini çok sevmiş.  Mesleği omzunda “yük” değil. İşini,  mesleğine yeni başlamış bir doktorun şevkiyle yapıyor. Ben de kendisine; “İyi bir ameliyatın tanımı var mı?” diye sordum. Yanıtı açık ve kesindi; “Doğru ve çabuk yapılandır,” dedi. Tabii, daha da rahatladım. Açıklamasını sürdürdü; “Ameliyatın birinci şartı doğru yapılmasıdır. İkincisi de, çabuk yapılmasıdır. Ameliyat uzarsa, hasta üzerinde yan etkileri olabilir. Bu nedenle biz cerrahlar, ameliyatı doğru yapmak kadar, çabuk da yapmak isteriz” dedi. Tabii, sadece sağlık üzerine konuşmadık. Briç üzerine de konuştuk. Eski bir briç oyuncusuymuş. Kendisini bizim briç kulübüne davet ettim. Kısa  süren bu sohbet sırasında bezeyi yerinden çıkardı.
Hastanın; doktoruyla sağlıklı bir ilişki kurması, birbirini anlaması, doktoruna güven duyması, bence tedavinin yarısı. Bu durumu, bu küçük ameliyatım sırasında daha iyi anladım.
Cerrahi servisinde beni üç dört saat dinlendirdiler. Servis çalışanları çok naziktiler, güler yüzlüydüler. Hastalara, hasta yakınlarına adeta konuklarmış gibi davrandıklarını gördüm. Tüm servislerin aynı titizliği, aynı sevecenliği gösterdiklerine inanıyorum. Bu nedenle; başta Baş Hekim ve yardımcıları olmak üzere, tüm doktorları, tüm çalışanları kutluyorum.
Hastanede kaldığım kısa sürede gördüm ki, bize de düşen görevler var. Bir kere, hastanenin kurallarına harfiyen uymalıyız. Doktorlara, çalışanlara saygılı davranmalıyız, yardımcı olmalıyız. Unutmayalım ki, onlar orada bize yardımcı olmak için bulunuyorlar. Hastanenin  poliklinik giriş kapısında sigara içen insanlar görüyorum. Çok çirkin bir görüntü oluşturuyorlar. Be adamlar! Orada sigara içmek zorunda mısınız? Orada sigara içmeseniz, ömrünüz bir gün daha uzayacak. Hastanenin sınırları içinde sigara içmemelisiniz. Kendinize verdiğiniz zarardan daha fazlasını, orada bulunan diğer insanlara veriyorsunuz. Batı’da, parklar dahil, topluma ait tüm açık alanlarda sigara içilemiyor. Yaptırımları çok ağır.
Büyük çoğunluğumuz; sağlığımızı korumak için hiçbir çaba göstermiyoruz, hâttâ, sağlığımızın zararına işler yapıyoruz. Sigara içiyoruz. El, ağız ve diş temizliğimizi yeterince yapmıyoruz. Sporun sağlığımız  üzerindeki olumlu etkisini bilmiyoruz. Spor yapmayı lüks bir fantezi sayıyoruz. Çok yemenin sorununun, az yemekten daha fazla olduğunu hâlâ anlayamadık.  Oysa, “Kendimizin doktoru” olabilirsek, doktorlarımızın “yük”leri  hafifleyecek, sağlık harcamalarımız azalacak.
Ameliyatımı başarıyla gerçekleştiren  doktorum, Operatör Doktor sayın Halil Karaarslan’a; yardımcıları, hemşire Güner Hanıma, teknisyen Mahmut Beye teşekkürlerimi sunuyorum.
Yazıyı Doktor Karaarslan’dan bir fıkra ile bitirelim.
Bir tavuk çiftliğine, hayvanlar aleminden bir bekçi tutmaya karar vermişler. Hayvanlar alemine duyuru yapmışlar. Gelen hayvanlara, sırasıyla kaç lira aylık istediklerini sormuşlar. Aslan sekiz yüz; kaplan yedi yüz; çakal beş yüz lira isterim, demiş. En son gelen tilkiye de sormuşlar, kaç lira aylık  istediğini. Tilki,  şöyle bir bakındıktan sonra:  Ne hacet efendim, demiş.

Önceki ve Sonraki Yazılar