ÜRETENE VERGİ, TÜKETENE VERGİ...

“Gelir vergisi”nin neyin nesi olduğu konusunda hiç kafa yordunuz mu, bilemiyorum. Ama bu satırları karalayan kişi olarak bendenizin konuya ilişkin bir saptaması var:
- Bu işte bir iş var!..
Hem de anlaşılması kolay olmayan ciddi bir iş, bir saçmalık ve rayına oturtulması kolay olamayan bir çarpıklık…
Gelin bu kavramın kapısını açıp, moda deyimi ile, içeriğini “masanın üstüne” yatıralım:
Çalışıp çabalayıp bir gelir elde ettiğiniz de, Devlet’in maliyesi, “gel benim sevgili yurttaşım,” diyor; demek ki çalıştın, çabaladın, o zaman vergini öde…
Yani işin aslını esasını kurcaladığınız zaman anlıyorsunuz ki, gelir vergisi, çalışıp bir artı-değer yarattığınız için ödemeye mahkûm olduğunuz nispi nitelikli bir cezadır.
Siz ister artı/değer deyin, isterseniz katma/değer deyin, siz bir sey ürettiğiniz zaman ortaya konan bir “değer” vardır.
Yaratılan, üretilen bir kıymet mevcuttur.
Üretmez ve yan gelip yatarsanız Devlet’in maliyesi sizi görmez, “gel bakalım sevgili yurttaşım,” diyerek yanağınızdan makas almaz… Tahsilât yapmaz.
Sizi bir “müşteri” olarak görmez, sağmal büyük baş yerine koymaz…
Gelir vergisi ödememek için yapacağınız tek şey çalışmamaktır, bir değer üretmemektir!
Gelir, yaratılan değerin, üretilen kıymetin, topluma kazandırılan ürünün karşılığı olan bedeldir.
Gelir vergisi ise, topluma kazandırılan bu değer üzerinden o değeri üreten kişiye kesilen cezadır.
Adı ve niteliği üzerinde olan ikinci bir vergi ise, “katma değer” vergisidir…
Lütfen sözcüklerin anlamlarını bir kez daha düşünün.
Bir değer üretiyorsunuz, toplumun yararına bir değer katıyorsunuz…
Ortaya yepyeni bir vergi daha çıkıyor.
Bu vergiyi nihai olarak kim ödüyor?
Üretilen değeri kullanan, yararlanan ve üretilen değeri tüketen halk.
Şimdi geriye dönelim…
Değeri üreten, ürettiği için vergi ödüyor.
O değeri tüketen, tükettiği için ayrı bir vergi ödüyor.
Peki… Varlık nedeni halka hizmet etmek olan Devlet bu süreçte ne yapıyor?.. Neye yarıyor? Ve hangi hizmeti yaratıyor, hangi üretim faaliyetine arka çıkıyor?
Devlet sadece vergi topluyor.
Üreten de, tüketen de…
Deprem için topluyor, hesabı verilmeyen [ya da verilemeyen] “bazı” kalemlere harcıyor, yok ediyor.
Ve sürekli olarak Devlet işletmelerini [haraç mezat] elden çıkarıyor, özelleştiriyor.
Toplum yararına değer yaratacak tüm tesisleri, yeraltı kaynaklarını çarçur ediyor.
Ormanların talan edilmesine zemin oluşturacak yasal düzenlemeler yapıyor.
Devlet hazinesini tamtakır edecek bir dış politikanın ekseninde türlü/çeşitli maceralara yöneliyor.
İşin en trajik yönü ise, kendisi değer üretmeyen bir devletin, bütün bu maceralar için yapacağı harcamaları, değer üreten yurttaşlarından topladığı vergilerle karşılıyor olmasıdır…
Çalışanın cezalandırıldığı bir sistem, çalışmayanın yan gelip yattığı bir yöntem neo-liberal ekonomik yapılanmanın özününü ve esasını oluşturmaktadır.
Ve bu sistem ile bu yöntemi savunanlar, mali müşavirlerine en yüksek ücreti ödeyen kişilerdir,   çevrelerdir, şirketlerdir, holdinglerdir…
Ve bir de hortumculardır…
Üçkâğıtçılar, dört kâğıtçılar, beş kâğıtçılar, falan ve filan…
Çünkü bunların mali müşavirlerinin asıl görevi, “ödemeden götürme”nin düzenini kurmak ve ağa babalarına yağlı/ballı çörekler ikram etmekten ibarettir.

Önceki ve Sonraki Yazılar