83.465 KİŞİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ…

Sanıyorum, meseleye uzaktan bakmak, insana gerçeğin dibini gösteren önemli bir kolaylık sağlıyor.

Evet… Konumuz futbol.

Ama bu kez sahada Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş yok…

Belki de çıplak gerçeği bizler, “yandaşlık” saplantısı yüzünden bu kadar açık bir biçimde göremiyoruz.

Evet yine bir futbol “oyunu”nu seyrediyoruz… Ama bu kez, Afrika kıtasındaki bir stattayız…

Böylece evimin duvarları  arasında bir koltuğa kurulmuş, televizyon kamasının renkli camının içinden Dünya kupası finallerinin heyecanlı kalabalığına karışıyorum.

Bir yandan sahadaki kara/ yağız Kamerunlu futbolcuları izliyorum; bir yandan da maç  spikerimizin “bilinç öğüten” açıklamalarını  dinliyorum.

Bay spiker, şöyle bir bilgiyi taşıyor kulağıma:

• Şu anda statta 83.465 kişi bulunuyor…

Stadın bulunduğu yer, bir Afrika kenti.

Maç, mesai saatleri içinde oynanıyor.

Stadın bulunduğu kentin nüfusu, statta bulunan insan sayısı ile neredeyse örtüşüyor… Ve bu kente, biraz iteleseniz kentin tüm insanlarını içine alacak büyüklükte bir stat bulunuyor…

Ekrana bakakalıyorum…

Sonra bir soru takılıyor zihnime;

• Bu ölçüde fakir bir halkın yaşadığı bir ülkenin yarı aç/ yarı tok insanları bu statta giriş biletlerini nereden ödüyorlar?

Zihnim bu soruya kolay bir yanıt üretiyor;

• Sanıyorum, asgari ücretle çalışan biçare Türk emekçisi, Şükrü Saraçoğlu Stadı’nın açık tribün biletinin parasını nereden buluyorsa, oradan buluyorlar…

Hayır, bitmedi.

Ve bu stat [ayrıca] ağzına kadar da dolu!..

Bu kez kendimi, çöküş sürecini yaşayan Roma İmparatorluğu’nun başkentinde gladyatörlerle aslanların savaştığı, “bilinç öğüten” bir arenada, gündem saptıran bir oyunun içinde görüyorum…

Spiker anlatmasını  sürdürüyor:

• Dünkü maç sonrasına ilginç bir şey oldu sayın seyirciler… Stat çalışanları ücretlerini alamadıkları için olay çıkarttılar. Polisle kısa süreli bir çatışma yaşandı. İki kişi ağır yaralandı. [Vay anasını sayın seyirciler, diyorum içimden … Vay anasını!]

Spikere göre olanlar “ilginç.”

Üstelik ücretlerini almak için hak arayışında bulunan stat işçilerinin mücadelelerinin adı da, “olay çıkartmak.”

Polisle yaşanan kısa süreli çatışmanın ardından iki kişinin ağır yaralı olmasından ise, yaralanan “kişi”lerin polis değil, işçi olduğu anlaşılıyor…

Evet… İtiraf ediyorum. Bu çırıl-çıplak gerçeğin gözüme takılıp, oradan bilincime fırlaması, bu uzak Afrika kıtasına uzaktan bakabildiğim için oluştu.

İçinde fırıldak gibi tepe taklak döndüğümüz ve bizi un gibi öğüten bu korkunç çarkın içinde gerçeği bilinçlerimizden kaçıran şey ne biliyor musunuz?..

Yandaş olma ihtiyacı!..

İrili ufaklı da olsa, bir topluma ait olduğunu hissetme ihtiyacı…

Toplum içinde yalnız olmadığını duyumsama ve kitlenin içinde bir yeri olduğuna inanma ihtiyacı…

Toplayın bu ihtiyaçlar listesinin hesabını…

Ne çıkıyor?..

İşte mesele, bu hesabın bizden önce yapılarak önümüze “çağdaş” arenalar biçiminde yerleştirilmiş olmasıdır…

Haydi, bağırın avazınız çıktığı kadar;

• En büyük Fener!..

Ya da;

• Bastır cim bom… Kartal gol, gol, gol!..

Haydin, bir çentik daha atalım her gün biraz daha eriyen milli gelir katsayımızı melül melül seyreden toplumsal bilincimize…

Bir hazinemizi daha terk edelim elin gâvuruna…

Bağımsızlığımızı, demokrasimizi, hukuk devletimizi ve Cumhuriyetimizi temlik edelim Avrupa Birliği’nin egemenliğine… FİFA’nın icazeti, kulüp başkanlarımızın inayeti ve sosyal amigolarımızın mahareti ile… Yaşayıp gidelim sular seller gibi.

Haydin!..

Önceki ve Sonraki Yazılar