E. TURGUT TEKİN

E. TURGUT TEKİN

KAVAS DEDE İLE İLGİLİ YAZIMIZ SES GETİRDİ..! (1)

Türkçede çok hoşuma giden bir cümle var: “Arayan mevlasını da, belasını da bulur” derler.

Kavas Dede ile ilgili araştırmalarım devam ediyor. Bulgularımı kılı kırk yararak inceledikten sonra sizlere en doğrularını ulaştırmaya çalışıyorum. Konu ile ilgilenip bana bildiklerini anlatanlara, soru sorup öğrenmek isteyenlere bugünkü yazımda cevap vermeye çalışacağım. Bu kişilere teşekkür ederim. Bugün yanıtlayacağım iki soru var. Bunlardan birincisi şu:

1) Siz “Kavas Dede” diyorsunuz, ben “Gavaz Efendi” olarak biliyorum. Kavas mı, Gavaz mı? Hangisi doğru?  Bu konuya biraz açıklık getirir mi siniz?

• Değerli okuyucunun bu güzel sorusu konu ile alakalı ve bağlantılı olduğu için açıklamayı doğru buluyorum. Bu güzel ve  anlamlı sorusundan dolayı bu hanım kardeşimi kutluyorum. Keşke telefonunu ve adını yazsaydı konuyu daha detaylı konuşurduk. Ama ne yazık ki ya unuttu, ya da açıklamak istemedi. Her ikisi de olabilir. Bizim için soruyu soranın kimliği önemli değil, önemli olan konuya yardımcı olup katkı yapmasıdır. Çünkü böyle sorular konu ile bağıntılı olduğundan bir yenilik ve açıklık getirerek konunun daha iyi anlaşılmasını sağlıyorlar. Çünkü konuyu inceledikten sonra sizlere en doğrularını ulaştırmaya çalışıyorum. Konu ile ilgilenip bana bildiklerini anlatanlara, soru sorup öğrenmek isteyenlere bugünkü yazımda cevap vermeye çalışacağım. Bu kişilere teşekkür ederim.

Ben “KAVAS” sözcüğünü daha çok kullanıldığı, bir de Söke ve çevresinde bu şekilde söylendiği için seçtim. Benden önce yazanlarda “Kavas” olarak yazmışlar. Bilindiği gibi kavas okçu ya da silahlı muhafız veya çağdaş anlamıyla özel güvenlikçi anlamındadır. Daha geniş anlatımı bir önceki bölümde vermiştim. Şimdi gelelim “Gavaz” ya da “Gavvas” sözcüklerinin Türkçe anlamına. ”Gavvas” Arapça olup Türkçedeki çok gayretli, çalışkan kimselere bu ad verilirdi. Bu sıfat bizim dedeye de verilmiş olabilir. Zaten bizim araştırmalarımızın ana amacı da bu doğruya ulaşmaktır.

9 Haziran 2010 Çarşamba günü, Hacı Halil Paşa Halk Kütüphanesi’ne gittim. Bu kütüphanenin müdürü Sayın Yüksel Bey, çok özverili, araştırmacı, çalışkan bir arkadaşımızdır. Kütüphane kayıtlarını taradık ve “Gavvas” veya “Gavaz” sözcüklerine ulaşamadık. Şimdiye kadarki araştırmalarımda ancak bir kaynakta bu ada rastladım. Yurt Ansiklopedisi Aydın maddesinde şöyle bir kayıt vardır:

“Gavaz (Gavvas) Efendi Sökelidir. Adalı Mustafa’nın hocası olduğu söylenir. Yapıtları: Mülteka, Kafiye Şerhleri”. Burada adı geçen Adalı Mustafa, ”Ankara Milli Kütüphanesi” kayıtlarında Adalı Mustafa Bin Hamza’dır. Miladi 1675 tarihi ölümünü gösteriyorsa ve bu Gavas Efendi onun hocalığını yapmışsa, bizim Kavas Dedemiz 17. yy’da yaşamış demektir. Buradaki “K” sesi ile “G” sesi telaffuz veya şive hatası olarak “G” yazılmış olabilir. Veya başka bir Gavas Efendi olabilir mi? Bunu Ankara Milli Kütüphanesi’nden gelecek bilgilerle çözmeye çalışacağız.

Bana göre bu hata “Kef” harfinin okunuşundan kaynaklanıyor. Osmanlıca’da 4 türde kef vardır. Bunların hepsi ayrı biçimlerde seslendirilir. Bunlar şöyledir:

1) Kaf-ı Arabi (kef) Türkçede ince seslilerle bir arada kullanılan -k karşılığıdır. Bu harf Arapçada -ke ile -ka arasında ve daha çok –ka’ya yakın şekilde telaffuz edilir. Arapça olarak düşünüp okursak –ke sesi verir.

2) Kaf-ı Farisi (gef) Türkçe’de ki ince –ge karşılığıdır. Farsça’da biraz daha kalın bir şekilde    –gâ  olarak telaffuz edilir. Fakat bunların dilimizdeki söylenişi daima incedir.

3) Kaf-ı Nûni (sağır kef) Türkçeye özgüdür. Kelime başında bulunmaz.

4)Kaf-i Yâyi (ğ) de Türkçe’ye mahsustur. Bugünki yazı dilimizde bunlar ğ harfi ile gösterilmiş olup, ince seslilerle yumuşak, kalın seslilerle kalın okunur. Öğrenci, dağ gibi.

KAVAS DEDE’NİN

YAPITLARI

Kavas Dede bir müderristir. Söke Medresesi’nde yüksek dersler hocalığı yapmış olabilir. Adalı Hamza Bey’in oğlu Mustafa’ya da özel hocalık ederek ders vermiş olması ihtimali çok yüksektir. Çünkü o yıllarda Söke’de üç yüksek medrese vardı. Ünlü İlyaszadeler’in Kuşadası Vakfiyesi ile bir bağıntısı olması da düşünülebilir.

İlyas Ağa Vakfiyesi, Osmanlı Ağır Hukuk Lisanı ile Osmanlıca yazıldığından bugünki dilde açıklamak oldukça zaman alıyor. 10 sayfa olan bu metinde İlyas Ağa Vakfiyesi’nin tüm esasları açıklanıyor. Camisi, medresesi ve Kuşadası’ndaki camisi ve medresesi vardır. Buralarda görev yapanlar ve onlara verilecek maaşlar açıklanıyor. Bu vakıf belgesini ileride çevirip Söke tarihini merak edenlerin hizmetine sunacağım. Allah izin verir ve kolaylık sağlarsa tabi…

Kavas Dede’nin yani gerçek adıyla Müderris İbrahim Efendi’nin şu ana kadar bizim bildiğimizi iki önemli yapıtı vardır. İlk kitabı olan “Mültaka” çok ünlü ve değerlidir. Bu adla yazılmış birçok mülteka kitabı vardır. Bu olaya ister rastlantı deyin ister bir yol haritası. Ben bu “Mültaka” adını 5 yaşımdayken öğrendim. Ben Ardahan İli, Posof İlçesi, Sarıdarı Köyü’nde doğdum ve orada büyüdüm. Rahmetli dedem Müderris Emrullah Hoca Efendi’nin kitapları evimizin bir odasında 4 adet ceviz kerestesinden yapılmış sandıklarda saklanırdı. Rahmetli büyükannem zaman zaman bu sandıkları açar, deri ciltli olan bu değerli kitapları çürümesinler diye havalandırırdı.  (Devamı Var)

Önceki ve Sonraki Yazılar