AHLAKi ÇÖKÜNTÜ VE CEZAi MÜEYYiDELER

 

 

1990'lı yıllardan sonra toplum yapısında geleneklere, ört ve adetlere bağlılık tedricen azalmış ve ülkenin sosyoekonomik sistemi bozulmağa başlamış ve bir kültür çözülmesinin belirtileri görülmüştür. Toplumda madde tabulaştıkça manevi açlık artmış ve bilahare manevi açlık artınca madde tabulaşmıştır. Gerçek ve geniş anlamdaki ahlakın içine sürüklendiği buhran her geçen gün biraz daha derinleşmiş ve ürküntü verici boyutlara ulaşmıştır. 

Bu durum yalnız Türkiyede değil bütün dünyanın ve insanlığın ortak dramıdır. 

 

Bir emek sarf etmeden ve bir uğraş vermeden varlık sahibi olma ve köşeyi dönme zihniyeti toplumun bir kesimini etkisi altına almış ve hırsızlık, dolandırıcılık, kap, kaç, soygun olayları bir hayli artış göstermiştir. 

 

Soygun esnasında işlenen cinayetlerle beraber, senet, çek olayları sonunda işlenen cinayetler ve madde bağımlılığının sebep olduğu safahat alemlerinde işlenen cinayetler de üzerinde önemle durulması gereken bir boyutlara ulaşmıştır. 

 

Düşünün bir kere bir genç sevdiği bir kızı bıçak darbeleri ile öldürdükten sonra testere ile kesebiliyorsa normal bir insanın yapamayacağı bu gibi cinayetlerin üzerinde durarak caydırıcı cezaların en ağırını uygulamak gerek. 

 

Toplum içinde ana, babasını öldüren ailesini ve çocuklarını bıçak darbeler ile hayatlarına son veren ve bu gibi cinayetleri soğukkanlılıkla işleyebilen canilerin sayıları çok olmamakla beraber italyan hukukçu LOMBROZ O'NUN belirttiği gibi bu caniler (DOGUŞTAN SUÇLUDUR) Bu suç makineleri için toplumun huzuru bakımından en ağır cezaları uygulamak ve hatta en caydırıcı ceza olan iDAM cezasını yeniden ihdas etmek gerekir. A.B.D bizden daha mı az demokrat ki orada idam cezası vardır ve uygulanmaktadır. 

 

Şu önemli prensibi unutmamamız gerekir ki (TOPLUMLAR KÜLTÜR SEViYELERiNE) göre layık oldukları kanunlarla yönetilirler. 

7 EKiM Salı günü haberleri izlerken ayrı bir üzüntü yaşadım. 

TÜRK GENÇliĞi VE ANARŞİK OLAYLAR 

 

Haberlerde gördüğüm olaylar beni çok düşündürdü. 50-60 yıl evvel Türk gençliği böyle değildi milliyetçi bir ruha sahipti. Bugünkü gençlik ise anarşistlerin kucağına düşmüş kendi devletinin icraatlarını protesto ederek cadde ve sokaklardaki bankaları dükkanıarı tarımar ederek cam ve kepenklerini kırarak daha evvel arabalar dolusu getirdikleri Molotof kokteylierini banka ve dükkanıarın içine fırlatmak suretile yangın çıkarmışlar ve adeta şehirde bir savaş hali yaratmışlardır. Polis arabaları dahil önlerinde bulanan yüzlerce arabayı tahrip etmek ve yakmak suretile devlete ve millete trilyonlara varan maddi zarara sebep olmuşlardır. 

 

Yazımın başında da belirtmiştim 1940-1950'lerin gençliği bunlar gibi devlet ve millet düşmanı değildi. Devlet ve milletine karşı olan olayların içinde olmazlardı, zira o günkü gençlik milliyetçi bir ruha sahipti, yalnız ve yalnız kominizmi telin mitingleri yapılır ve binlerce üniversite talebesi Beyoğluğundaki Rus elçiliğine gider ve hiçbir tahribat yapmadan Beyazıt meydanına dönüıürdü. 

 

Yalnız hatırladığım kadarıyla bir gün ve gece devlet büyüğümüz SN MARAŞAL FEVZİ ÇAKMAK'IN vefat ettiği 20 NiSAN 1950 günü radyonun müzik yayınına devam etmesi ve tüm istanbul'da bilhassa Beyoğlu'ndaki eğlence yerlerinin açık olması üniversite gençliğini çileden çıkarmış bir anada Beyazıt meydanında toplanan binlerce genç Beyoğlu'na yürümüş radyoyu susturup tüm eğlence yerlerini kapattırmıştır. Yalnızca tarla başındaki komedi tiyatrosu tahrip edilmiştir. MARAŞALİN cenazesine devlet merasimi yaptırılmamış, naaşı binlerce üniversite gençliğinin parmakları üzerinde Eyüp sırlarında toprağa verilmiştir, işte o zamanki gençlik buydu. 

 

Zaman henüz geçmiş değil aileden başlayarak okullar ve fabrikalarda asker ocaklarında ve hatta camilerde gençliğe ve topluma özveriyle içten gelen bir inançla manevi değerler aşılayabilirsek işte o zaman her karış toprağı kanla yoğrulan bu vatan uğruna Hayatlarını feda eden ATATÜRK ve arkadaşlarıyla beraber milyonlarca şehidimize layık insanlar olabiliriz. 

                                  

Önceki ve Sonraki Yazılar