Anne menüde ne var?

 

 

Her televizyon ekranın açtığımızda, her gazete baş sayfalarına göz attığımızda baktığımız, okuduğumuz iki haber var.

Biri; ERGENEKON

İkincisi; DENİZ FENERİ

Türkiye bu iki habere kilitlendi.

Bakıyorsunuz, ana sayfanın başka bir küçük haberine, yine ya Ergenekon ile yada deniz feneri ile ilgili bir küçük ayrıntı.

Yatıyoruz, kalkıyoruz ERGENEKON, DENİZ FENERİ.

Ne olmuş efendim bunlara da günlerdir meşgul ediyor gündemleri.

Ne olmuş da vekiller birbirlerine girmiş, sen şusun, ben buyum; benim alnım açık, seninki kapalı. 12 Eylül öncesini hatırtlatıyor.

Nedir yahu bölüşülemeyen miras.

Nedir ki ekonomi unutuluverdi.

Nedir ki memleketin işsizleri unutuluverdi.

Nedir ki memleketin sağlık sorunlarında çatlaklar oluşmaya başladı.

Nedir ki 26 milyonu bulan işsizlerin sonu ne olacak diye düşünen yok.

Nedir ki, sokak çetelerinin oluşumuna engel olunamıyor.

Nedir ki, sokak fuhuşlarının önü alınamıyor.

Daha bu hafta sonu tam tamına 3,5 milyon kişi KPS sınavına girdi.

Girenlerin yaş ortalamasının %90’ı 25-30 yaş arası.

Genç nüfusun %99’u işsiz.

Ergenekon’dan, Deniz Fenerinden daha önemli konu işsizlik olsa gerek.

Eğer hükümete baskı yapılacaksa sevgili medyamız tarafından, bir an önce işsizliğe çare aramaları istenmelidir.

Ergenekon ve Deniz Feneri yüce Türk adaletinin saygı değer savcı ve hakimlerinin işi olduğunu unutmamalıyız.

Bırakılsın herkes kendi işini yapsın.

Tabi bu arada hükümet  kendine, medya da kendine biraz çeki düzen versin.

Bu iki olayın önemsiz olduğunu hiç mi hiç düşünmüyorum.

Tabiî ki çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Ama şu işsizlik var ya şu işsizlik.

Sizler Ergenekon’u ve de deniz fenerini,  iş sahalarının bolluğu dolayısı ile çıktığını mı sanıyorsunuz?

Bakınız ikisi de hangi kesimlere hitap ediyor.

%100 olmasa da, %80 işsiz kesime hitap ediyor ikisi de.

Diyeceksiniz ki, içlerinde emekliler çok.

Bugünkü Türkiye şartlarında emekliler de işsizdir.

‹şsizdir, çünkü açlık sınırı 1.500 YTL leri zorlamıştır bu gün.

Nereden  çıkarıyorsun şimdi bu ipe sap gelmez konuları, diyebilirsiniz de.

Nereden olacak.

Mahalle içinden.

‹nin mahalle içine.

Gezin tek tek şu bizim baba yadigârı kahveleri.

Dinleyin şu baba yadigârını çalıştıran işletmecileri. Duyacağınız “AH!” ları bir görün.

Seksenli, doksanlı yıllarda hiç işin yoksa bir çay ocağı aç derleri.

‹şi olmayanlarda böyle yapardı.

Çünkü emekliler, sabahın 5 inde uyanırlar, ilk işleri doğruca kahvehanelere gidip sabah çaylarını burada içerlerdi.

Ev erkanını yataktan kalkacağı saat geldiğinde de, bakkaldan veya fırından aldığı sıcak ekmeğini kolunun arasına alır evin yolunu tutardı.

Bu hemen hemen her gün aynı şekilde devam ederdi.

fiimdi bakıyoruz da, kahvelere değil emekliler, memurlar bile uğramıyor artık.

Girdiğimiz, gözlediğimiz  kahvelerde bir iki masa başında on,on beş genç toplanmış içtikleri birer çay ile akşamları ediyorlar.

‹şte bunu için diyorum ki, nedir ki bu Ergenekon, Deniz Feneri?

Memlekette işsizlik çığ gibi büyüyor.

Ne olacak sonu hiç düşünülmüyor mu?

‹şsizliğin sonu ne olur biliyor musunuz sevgili dostlar.

FELAKET, FELAKET !

‹şte size diyorum ey hükümet, ey medya.

Bırakın bir birinizi yemeyi de bu konulara çare arayım.

Bırakın milletten topladığınız vergilerle miskinler sürüsü çoğaltmayı.

Millete yardım diye verilen milyonlarla iş sahaları açılamaz mı?

Halkı, evlerinde bile üretime yönlendirilemez mi?

Bırakın odun kömür dağıtmayı.

Bırakın paketlerle yardım dağıtmayı.

Bırakın artık SOSYAL Yardımlaşma diye yaratılan kuruluşu.

Bakınız işsizliğin sonu ne olur, ne oluyor.

- Dağda bitirdik diye söylediğimiz vatan hainleri bitmiyor. Yerine yenileri yetiştiriliyor.

- Bitirdik dediğimiz mafyalar, çeteler, fuhuşçular katlanarak çoğalıyor, güvenlik güçlerimizi boş yere meşgul ediyorlar.

- Halkın, devlete olan güvenci bu oluşumlar nedeniyle azalıyor. Tarağı olan kendi başını kaşıma yoluna gidiyor.

- Bankalar büyük bir kriz’in eşiğine itiliyor. Yarın Allah vermesin, büyük bir sosyal patlamada kredi kartlarının ödenememesi nedeniyle patır patır batacaklar.

- Cepte sermaye olmadığı için, insanlarımızın bir birlerine güveni ve saygısı azalıyor.

- Derdini anlatmak isteyen bir babaya, bir bakan, bir  vekil, kendini ne sanıyorsa, bağıra biliyor ve toplum içindeki saygınlığını yitirebiliyor.

- Evlerimize astığımız şanlı bayrağımıza “neden asıyorsun” diyerek saldırılar artıyor ve artmaya da devam ediyor, Hatta ve hatta şehitler bile alabiliyor.

Yara bu kadar açılmışken, dış münasebetlerde neler oluyor sorusu halkın gözünden tamamen silinmişken.

Kafkaslar, Kıbrıs, Kerkük, meseleleri tamamen unutulmuşken;

Neden bu iki konuya  günlerdir reytingler kırdırılmaya çalışılıyor.

Hata, hata. Her iki kutup da hatalı. Hem medya hatalı, hem de hükümet hatalı.

Ramazan ayının sonlarına gelindiğin de, Selim, acıkan karnının derdiyle acı acı kapıyı çaldı.

Annesi bu açı çalınışı karşısında beynindeki acabalar la koşar adım kapıya yöneldi.

Tam o sırada televizyon kanalında gazeteci Tuncay Özkan’ın ve bir gurup emniyetçinin sorguya alınması için emniyete götürüldüğü haberi yayınlanıyordu.

“Demek ki durum bu kadar vahim bir hale geliyor” diye geçirdi bir an içinden.

‹ftara da yarım saat vardı daha.

Kapıyı korkarak açtı.

Karşısında açlıktan sararmış Selim’i görünce bir an “oh” çekti içinden.

Selim, hızlı adımlarla oturma odasına yöneldi. Televizyondaki habere daldı. Annesi de arkasından odaya girdiğinde;

“Anne bugün çok acıktım. Menüde neler var bugün” diye sordu.

Televizyona dalan annesi, elinde olmadan cevap verdi;

“ Ergenekon ve Deniz Feneri var oğlum, sever misin?”

Önceki ve Sonraki Yazılar