NE OLDU ŞİMDİ?

 

 

CHP Gurup Başkan Vekili Kemal Kılıçdaroğlu ile AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Fırat, sonunda televizyon ekranlarında kapıştılar.

Birbirlerine bugüne kadar sarf ettikleri sözler üzerine hiçbir açıklama yapmadan, kirli çamaşırlarının bir kısmın (?) açıverdiler ortalığa.

Yapılan kaçakçılıklar, devletin parasının dolandırılması, eroin.

Kimler yapmış bunları?

Devletin başındaki, tabi ki suyun başındaki insanların da ortağı oldukları şirketler.

Yapılanlar eskiden olmuş, yok yenilerde olmuş, ben yoktum, sen vardın. Olamaz böyle bir şey.

Bir de olanlara karşılık suçluluk kabul edilip istifa edilmesi istenmez mi?

İnsanın gülesi geliyor.

Yahu bu güne kadar hangi vekil, hangi bakan, hangi yöneticinin “ben hatalıydım” diyerek istifa ettiğini gördünüz ki de, bu gün istifa edin dersiniz.

Burası Avrupa ülkeleri değil ki.

Burası Japonya’da değil ki.

Hele hele burası alnının teri ile başa gelinen yer hiç değil ki.

Suçlanan tarafın anlattıklarından anladığıma göre, bu ülkede vekillikler de babadan oğla veraset eden bir kurum haline gelmişe benziyor.

Bir de cebinde milyonları olanlar vekillik görevini yüklenebiliyor.

Neden acaba???

Neyse biz esas konumuza yoğunlaşalım biraz.

Sokaktaki insanlara sorduk, ne anladınız bu açıklamalardan diye.

Bazıları dudak büktü yürüdü gitti.

Bazıları “bizi bunlar mı yönetiyor” diye sordu, sorumuza karşı.

Bazıları” rezalet” diye elinin tersi ile uzatılan mikrofonu itti.

Bazılar “bunlar utanmaz arkadaş, yüzleri bile kızarmıyor” diye sitemkâr davrandılar..

Bazıları “Kemal haklı valla, doğru söyledi” dediler.

Bazıları “yok yahu kos koca bakan, iş adamı böyle bir şeyler yapar mı?” diye serzenişte bulundular.

Bazıları “açıklamaları doyurucu değildi” demekle yetindiler.

Bazıları da “aman ha, bana sorma, bu günler tehlikeli” diyerek yanımızdan uzaklaştılar.

Evet doyurucu değildi.

Bence hele hele, Dengir Bey’in karşı savunması hiç doyurucu değildi.

Yapmış olduğu savunmalarda kelimeleri ağzının içinde yuttu açıkçası.

Sanki bir şeylerin tam anlaşılmasını istemiyormuş gibiydi.

Kemal bey de elindeki belgeleri sayarken, suratındaki ifade de “acaba hata mı ediyorum” der gibiydi. Ya da bana öyle geldi.

Kimi yazarlara göre demokrasi açısından çok iyi oldu.

Kimi yazarlara göre yanlış yapıldı dendi.

Eğer ortada yapılan bir suç unsuru var ise adalet cezasını vermeliydi.

Kanun uygulayıcıları yaptığı incelemelerin sonucunda gerekli açıklamaları yapmalıydı.

Artık yapılan veya yapıldı iddialarının karşılığında meclis bir şeyler yapmalıdır.

Dokunulmazlık zırhının altında yapılanlar engellenmelidir. Hoş bir dokunulsa…

Eğer bu hükümet  dokunulmayanlara dokunursa, bilin ki halkın gözünde bin kat daha büyüyecektir.

Ama nerede halkını düşünen hükümetler…

Kim kendi ipini çeker ki.

Bir de, AB birliğine girmeye çalışıyoruz.

Her vesile ile AB birliğine girmek için yeni düzenlemeler yapıyoruz.

DOKUNULMAZLIKlar, AB kriterlerin uyuyor mu? Bunu AB yetkilileri hiç sormuyor mu hükümete.

Peki ne oldu şimdi?

İki yiğit çıktı meydana, ikisi de bir birinden merdane.

İki yiğit gündemi günlerdir meşgul eden bir konuyu açıklayamadan tekrar karanlıklara gömüldü iddialar.

İki yiğit bundan sonra alınacak gartlara karşı daha hazırlıklıyım mesajını vermiştir.

İki yiğit bu meydanda yenişemeyeceklerini açık açık söylemişlerdir, göstermişlerdir.

Demokrasi kazanmıştır, çünkü meclis çatısı altında ilk defa bir ilki gerçekleştirmişlerdir.

Medya kazanmıştır,  bir sürü delillere, vesikalara sahip olmuşlardır. Şimdi üzerlerinde harıl harıl çalışmaktadırlar.

İki yiğit kaybetmiştir, çünkü bazılarına göre ikisi de haksızdır, bazılarına göre ikisi de haklıdır. Sokaktaki vatandaşın çoğunluğunun sözlerine göre ikisi de doğruyu söylemiyor.

Ve… Bu ülke yine kaybetmiştir.

Çünkü bir Avrupa milletvekili, bakanı olamadığımızı, yüzlerimizi hiçbir zaman kızartamadığımızı bütün dünyaya haykırmış olduk.

Bir Japon kadar da olmadık.

Bu olay ne Kılıçlaroğlunun salladığı kılıcın yarası olmuştur, ne de Dengir bey’in aldığı kılıç yarası olmuştur.

Bu yara ülkenin aldığı, kangren olmaya yön tutmuş hançer yarası olmuştur.

Bir taraftan yardım bahanesi ile soyulan halk, bir taraftan servetine servet katan bürokratlar, bir taraftan bir lokma ekmeğe talim eden Türkiye Cumhuriyeti insanlarımız.

Sıkça kullanılan bir atasözümüz vardır bilirsiniz.

“ZENGİNİN PARASI ZÜĞÜRDÜN ÇENESİNİ YORAR.”

Bizde buyuz işte.

Zenginlerin paraları, yaptıkları yapacakları çenemizi yordukça daha çokkkk kılıçlar çekilir, tartışmalar yapılır. Sonunda her şey güllük gülistanlık olur.

Kabak yine vatandaşın kafasında patlar. İşte o zaman dayıları aramaya başlarız.

Şaşıyorum aklımıza.

Yahu Kılıçtaroğlunun kılıcı için, Dengir Bey’in serveti için çenemizi neden yoruyoruz?

E… nede olsa züğürdüz ya. Cebimizde paramız yok, hiç olmazsa ara sıra çenemiz çalışsın.

Önceki ve Sonraki Yazılar