BİR PANELİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Adalet ve Demokrasi Haftası, Recep Yazıcıoğlu Konferans Salonu’nda çeşitli etkinliklerle kutlandı. Söke  Demokrasi ve Adalet Platformu ile Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin katkıları ile düzenlenen gecede, Ömer Çetin adlı öğrenci, 24 Ocak 1993 yılında menfur bir suikast sonucu yaşamını yitiren Uğur Mumcu’nun yaşam öyküsünü anlattı.

“Beden ölümlüdür, fikir ise kalıcıdır” sloganı eşliğinde başlayan etkinlik; genç öğrencilerin okuduğu özlü-sözlü şiirlerle zenginleştirildi. Bir gurup öğrencinin seslendirmesini yaptığı şiirsel söyleşi salondan büyük alkış aldı. Arasıra; “Uğurlar olsun, hüzünlü bulutlar yoldaşınız olsun” ezgisi de salonda hüzünlü bir hava yarattı. Belli ki; gençler çok iyi hazırlanmışlar. Yakılan mum ışıkları salona ayrı bir hava verdi. Saz, gitar ve fülüt eşliğinde seslendirdikleri şarkılar profesyonel sanatçılara taş çıkartacak cinstendi. Nitekim etkinliklere konuşmacı olarak katılan Prof. Dr. Kemal Kocabaş, etkinliklerini izlediği gençlerle gurur duyduğunu ve Türkiye’de bilinçli bir gençliğin var olduğunu söyledi.

Dokuz Eylül Üniversitesi Fen ve Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi YKKED Genel Başkanı Prof. Dr. Kemal Kocabaş, özlü ve anlamlı bir sunumla, Türkiye’nin geçmişte yaşadığı trajik olayları dile getirdi. Türkiye’nin değerlerini Ulu Önder Atatürk’ten başlayarak bir bir anlattı.

Ancak ne çare ki; salondaki izleyici sayısı çok azdı. İnsanlarımız neden böyle duyarsızdı? Bu çok büyük bir tehlike! Son yıllarda sormayan, sorgulamayan ve hiç tepki vermeyen bir toplumla karşı karşıyayız. Türkye belliki; fikir alanında büyük bir kırılma yaşıyor. Artık insanlarımız toplumsal          refleksini kaybetmiştir. Kısacası, Türk insanı vahşi kapitalizmin arzuladığı mekanik insan tipine dönüşmüştür. Deavrimci Cumhuriyet nesillerine ne oldu böyle? Yaşamın amacı, sadece borsa ve para ilişkileri değil ki; asıl amaç devrimci Cumhuriyet neslini yetiştirmektir. İlçemize misafir olarak gelen konuşmacı Prof. Dr. Kamal Kocabaş bizim bölgemizin insanı. Muğla’dan... Babası Köy Enstitüleri’nde öğretmenlik yapmış. Kısacası yaşamı zorluklarla geçen bir vatansever. 27 Mayısları, 12 Martları, 12 Eylülleri ve o dönemde çektiği çileleri bir bir anlattı. Belli ki; anlattıklarının hiçbirisi masal değildi. Çile çekmiş, işkence görmüş, üniversiteden kovulmuş ve hiç biri iki üç kelime ile dile getirilecek olaylar değildi.

“Ateş düştüğü yeri yakarmış”.

Sıkıntıyı, çileyi, eza ve cefa çeken bilir.

Sayın Tayyip Erdoğan, çekilen bu sıkıntıları bildiği için Anayasa oylamasında 12 Eylül’le hesaplaşmayı oylanan maddelerin içine ekleyivermişti. Ve sonuçta 12 Eylül’ün mağdurlarından olan ülkücüler, “Bize 12 Eylül’de işkence yapanlar referandum sonucunda yargılanacak” inancıyla evet oyu verdiler. Bu bir ruh halidir. İhtilal dönemlerinde  işkence görenler anlaşıldığı kadarıyla yaşamları boyunca bu insanlık suçunu , kafalarından söküp atamıyorlar.

Prof. Dr. Kemal Kocabaş ve Cumhuriyet Gazetesi İzmir Temsilcisi Serdar Kızık’ın yaptığı konuşmaların satır aralarında bu gerçeği net şekilde gördüm.

İşkence bir insanlık suçu. Ancak geçmişte buna maruz kalan genç bedenler, aradan bunca yıl geçmesine rağmen bu acıyı hâlâ derinden çekiyorlar.

 

KOCABAŞ ANLATMAYA DEVAM EDİYOR

Prof. Dr. Kemal Kocabaş, 1946 yılının Türkiye için önemli bir tarih olduğunu söyledi. 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül döneminde Türkiye’de sürekli kırılmalar yaşandığını örnekler vererek anlattı. Uğur Mumcu’nun da o dönemleri dolu dolu yaşadığını ve O’nun bir toplum vicdanı olduğunu, aradan 18 yıl geçmesine rağmen katillerinin bulunamaması tüm toplumu üzdüğünü söyledi.

Türkiye’de gazeteci Sabahattin Ali ile başlayan cinayetleri tek tek dile getirdi, “Uğur Mumcu bir Cumhuriyet aydınıydı. Bütün amacı, devrimci, hür nesiller yetiştirmekti. Bugün ülkede gelinen noktayı Uğur Mumcu kitaplarında yıllar önce yazmıştı. Aynen dediği oldu. Artık bugün düşünmeyen, sorgulamayan bir Türkiye var. Bu açıdan aydın, devrimci Cumhuriyet nesilleri yetiştirmek zorundayız.”

Prof. Dr. Kocabaş, Uğur Mumcu’nun Atatürkçü, Antiemperyalist ve Amerikan karşıtı bir aydın olduğunu, 1993’te yazdığı kitabında, günümüzde sahneye çıkan liberalleri dile getirdiğini söyledi. Prof. Dr. Kocabaş, Türkiye’nin bugün içinde yaşadığı sıkıntıları örnekler vererek anlattı, eğitimdeki çarpıklıkları dile getirdi.

“Bugün Türkiye’de 3900 lise var ama dersane sayısı 4100! Bu nasıl bir özelleştirme anlayışıdır” diye kendi kendine sorguladı. Mersin’deki bir lisede erkek ve kız öğrencilerin arasındaki mesafenin konuşulduğu bir ülkede yaşadığımızı ve sonuç olarak: “Artık üniversitelerimizde susan, sorgulamayan, fikri yapıya önem vermeyen suskun bir eğitim yerleri haline geldi.” dedi.

Prof. Dr. Kemal Kocabaş, eski Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’i anmak ve hatırasını yad etmek için önümüzdeki günlerde bir panel düzenleneceğini söyledi ve herkesi bu panele davet etti.

Panele katılan diğer konuşmacı, Cumhuriyet Gazetesi İzmir Temsilcisi Serdar Kızık, “ben de aynı hocam gibi 12 Eylül mağdurlarındanım” dedi. Türkiye’nin içinde bulunduğu koşulları dile getirdi. Türkiye’nin emperyalistlere karşı ilk savaş veren ülke olduğunu, ancak Mustafa Kemal’in ölümünden bir kaç yıl sonra Türkiye’nin yeniden emperyalizmin kucağına düştüğünü söyledi. Kızık, 12 Eylül döneminin işkence görenlerinden biri olduğunu ve çok sıcak anlar yaşadığını, öğretmenlik yaparken meslekten atıldığını, Söke’de bunu yakınen bilen arkadaşları olduğunu söyledi. Kızık, bir önemli konuya da şöyle parmak bastı: “Esasında 12 Eylül’ü yapanlarla bu iktidarı kuranlar aynı insanlar ve Atatürk’e en büyük darbeyi bunlar vurdu”. Kızık, bir konuya daha dikkat çekti: “Emperyal güçler Uğur Mumcu’yu ortadan kaldırrken, Türk halkına göz dağı verdiler” dedi.

Serdar Kızık, ülekede olayları yakınen izleyen bir gazeteci olarak bundan 15 yıl önce hiç kimsenin aklına gelmeyen şeylerle karşılaşıldığını, günümüzde yüzbinlerce insanın telefonunun dinlendiğini ve bütün yaşanan olayların 12 Eylül dönemine taş çıkardığını söyledi.

Emperyamlizmin küresel planını da örnekler vererek dile getiren Kızık, İran’daki vahşeti de anlattı. Ve de: “Uğur Mumcu, Kemalist çizgisiyle ülkenin vicdanıydı” dedi.

Bu arada Silivri’de tutuklu bulunan Cumhuriyet Gazetesi yazarı Mustafa Balbay’ın bugün kendilerine gönderdiği bir mesajı okudu. Balbay’ın şiirsel olarak dile getirdiği mesaj salondan büyük alkış aldı.

Önceki ve Sonraki Yazılar