Bir Tanem

 

 

(Bir Taneme Mektuplar - 5 )

Bir hafta sonu yine geldi bir tanem. Her geçen haftalar her yeni haftaları doğuruyor. Yine öyle oldu. Bu hafta yeni bir sayfa açıldı derken, eski sayfalar tekrar depreşti.

Bu hafta hava sıcaklığı 41 dereceyi buldu buralarda. Geçen hafta yani ayın 15’ inde serin olan havalar bu hafta iyice ısınınca beyinler de ters çalışmaya başladı biliyor musun?

Hani “istemem, arka cebime koy” derlerdi ya, bir yerlerde bir şeyler bekleyenler. İşte bu hafta da böyle oldu sıcakların etkisi ile.

Sıcaklar gibi insanlar da ne çabuk değişiveriyormuş be bir tanem.

İşte böyle olayların yaşandığı bir haftayı da geride bırakarak, yeni sayfalara yelken açtık bu hafta.

Şimdi nereden çıktı diyeceksin böyle benzetmeler diyeceksin. Çıktı aşkım, çıktı. Biz istemesek de kendiliğinden çıkıveriyor inan.

Topluma önder olma fırsatını yakalayanlar bu günde fırdöndü gibi dönmeye başladılar; ben buna şaşıyorum.

Ben bazen seni kızdırmak için oldukça değişik olmayan sebepler yaratarak sırnaşırdım da, sen “ yine Aydın havasına döndün” derdin ya. İşte şimdide öyle havalar esmeye başladı basında.

Bir hafta evvel birilerini karalamak için köşelerin

Bir insanın icraatı iyi ise iyidir. Eğer kötü ise kötüdür. Bir hafta evvel hiçbir iş yapamayan kişi, bir hafta içinde nasıl değişebiliyor ki de, gündemin en övülen insanı haline gelebiliyor.

Hadi övülecek icraatları vardı da, neden bir hafta evvel yerilebiliyor.

Tam bir Arap bilmecesi bir tanem. Tam bir Arap bilmecesi.

Ha bir de ne oldu bugün biliyor musun?

Ulusal bir televizyon kanalında insanlara yardım yapılıyor. İnan yardım yapılırken o insanların ezilerek yardım istemeleri içimizi burkuyor. İzlerken biz de onlar kadar üzülüyoruz. Yalnız anlamadığım bir konu; inan Türkiye’nin bir takım mecralara sürüklendiğinin işareti idi her halde.

İhtiyaç sahiplerinin ihtiyaçları karşılandığında sahne alan müzik topluluğunun hali bana İran’ı hatırlattı diyeceğim amma, inan o görüntüleri İran’da dahi gör. Onlara çalan arkadaşları bazılarının saçları  neredeyse bellerine kadar geliyordu.

İşte gariplik burada. İnsanın bu ne lahana, bu ne turşu diyesi geliyor. Biliyorsun bir tanem, biz asla  başı kapatmaya karşı olmamıştık. Hatta sen bile başını kapatacağım dediğinde, ben seni serbest bırakmıştım da, sen bir iki haftalık hevesini alıvermiştin. Bize ne, kimler kapatacaksa kapatsın. Ama bir tanem, bu yardım kuruluşunun sunduğu bu programda hem İsa’ya, hem de Musa’ya yaranmak yatıyordu işin ucunda. Dahası gidilen mevzi gösteriliyordu dosdoğruca.

Seninle dertleşmek inan beni rahatlatıyor. Çünkü sana dertleri anlatırken karşımda hiç mi hiç muhalefet yapmıyorsun. Uysal uysal beni dinleyip, “haklısın,haklısın” diyorsun.

Ama ben bir konuya daha haklıdır diyemeyeceğim.

Kendisini yakinen tanıdığımız, sevdiğimiz bir can dostumuz bu yıl yine Aydın Gazeteciler Cemiyeti’nin ödüllerine layık görüldü.

Haklıydı bu can dostumuz. Aldığı ödüllerde sonuna kadar hakkıydı.

Sen de biliyorsun ki, bu can dostumuz gece demeden, gündüz demeden karış karış dolaşıyor haber için.

Aldığı ödüllere çok sevindik ve kendisini bizler de kutladık. Ancak, bir gazetemizin ödüller ile ilgili  haberinde, ödül alan diğer çalışanlar, şair ve yazarların adı bile geçmeden hep kendini överek bir sütunu doldurması biraz abes kaçtı doğrusu.

Nasıl alınan ödülleri tebrik ediyorsak, kendine övgü dolu satırların yazılmasına da o kadar eleştiri getiriyoruz.

Çünkü haber yazmak, haber bulmak, onu gazetelere yollamak gönül işi olmaktan ziyade ekonomik çıkarın da meselesidir.

Hiçbir kimse işini, emeğini karşılıksız vermeyeceği gibi, karşılığı olmadan da birilerini övmez.

Bence bu yıl en büyük ödül ve övgüyü sevgili öğretmenimiz Yaşar Çağbayır hak etmiştir. O büyüğümüz dahi yazılı ortamda kendini övmemiştir. O insan ki Dünya Edebiyatına kaynak oluşturacak büyük bir eser meydana getirmiştir. Hem de yıllarını vererek.

Çünkü, günlük hayatta ve eski Türkçede kullandığımız tam 246.000  sözcüğü 5 ciltte ve 5744 sahifeden oluşturarak Türk edebiyatına kazandırdı.hem de 39 yılda.

Yıllarını gazeteciliğe adamış ödül alan diğer insanlarımızın da isimlerini göremedik maalesef. Hikayeci baba Oyhan Hasan Bıldırki, yılların gazetecisi Zeki Kemiklioğlu gibi ödül alan ve daha nice ödül alamayan emektarlar gibi.

İşte böyle bir tanem. Artık insanlar gazete sütunlarında kendi kendilerini bilerek veya bilmeyerek övmeye başladılar. Ben buna üzülüyorum. Bırakın kendinizi övmeyi. Bırakın sizleri takip edenler övsün ve köşelerinde değerlendirsinler, değil mi?

Ha.. daha önceki konular mı? Onlar takibimde bir tanem. Bu hafta Ankara ve Çankırı seyahatlerimin sonunda, onları da tek tek yazacağım artık. Unutmadım.

Bir de hep derdin ya yereli unutuyorsun diye. Haklısın artık yerele dönmenin zamanı geldi.

Zaten seyahatimin bir nedeni de bu bir tanem. Yerinde görüp, yerinde incelemek.

Yazdığım şu son şiirimle bitiriyorum bir tanem yazımı. İnşallah kızmazsın bu hafta kısacık yazmış diye. 


ANLAYANA 

Ben yokluk iken, sen umut,

Olmaz ki iki zıt yan yana.

Sen kendini överken, ben samut,

Çözerim dilimi, ders olsun anlayana.

Ben karanlıkken, sen bir ışık,

Gayri, aydınlanmak zor gelir bana.

Kim ışıktır, kim güneş, dersen hep bana,

Ben kart horoz misali öterim, anlayana.

Önceki ve Sonraki Yazılar