İSMAİL VERGİLİ

İSMAİL VERGİLİ

DEPREM

Deprem nedir? Bu soruya yanıt verebilmek için önce Dünyamızın (Yerkürenin) oluşumuna bir kez bakalım. Bilim adamlarının yaptıkları araştırmalar ve gözlemleri sonucu şu kanaate ulaşmışlardır. Dünyamız,  4,6 milyar yıl önce Güneşten kopmuş ve Güneşin çekim alanında kalarak, uzay boşluğunda belli bir yörüngede dönerek soğuyup, dış kabuğu katılaşarak taşlaşmıştır. İç bünyesi sıvı halinde maden eriyiklerinden oluşan ateş kütledir. Madenler, çeşitli gazları oluşturur. Bu gazların birikimiyle de yüksek bir enerji kütlesi oluşur. Bu enerji kütlesi, yer kabuğunu büyük bir basınçla zorlamaya başlar. Yer kabuğunun dayanıksız bölümünü çatlatarak dışarı çıkar. İşte bu bölgede, basıncın şiddetine göre bir titreşim olur. Bu titreşim “Depremdir.” Dünyamız varoluşundan bu yana da çok depremler yaşamıştır. Bu yer sarsıntıları ile de, yer kabuğunda çeşitli kırılmalar ve yer şekilleri değişiklikleri olmuştur. Nihayet dünyamız bugünkü şeklini almıştır. Bu deprem oluşlarında, yeryüzündeki canlı varlıklar, özellikle de insanlar büyük zararlar görmüşlerdir. “Deprem” denen bu sinsi felaket karşısında da her zaman yenik düşmüşlerdir. İnsan oğlu, depremin  nerede, ne zaman ve hangi şiddette olacağını bugün dahi ölçecek ve bilecek bir alet yapamamıştır. Her oluşumunda da, barınakları başlarına yıkılmış, canlarını vermişlerdir. Depremden korunmanın tek çaresinin de, depreme dayanıklı binaların yapılması fikrine ulaşılmıştır.


İçinde bulunduğumuz şu son yüz yıl içinde, Anadolu’da pek çok depremler olmuştur. Şimdi bu depremlerin oluşum sırasına göre bir listesini vereyim.


•       18 Mayıs 1929 Sivas depremi.


•       26-27 Aralık 1939 Erzincan depremi.


•       20 Aralık 1942 Niksar depremi.


•       26 Kasım 1943 Lâdik ve Çorum depremi.


•       1 Şubat 1944 Gerede depremi.


•       31 Mayıs 1946 Varto depremi.


•       17 Ağustos 1949 Karlıova depremi.


•       13 Ağustos 1951 Çankırı depremi.


•       18 Mart 1953 Gönen depremi.


•       16 Temmuz 1955 Söke depremi.


•       24-25 Nisan Fethiye depremi.


•       6 Ekim 1964 Manyas depremi.


•       28 Mayıs 1970 Gediz depremi.


•       22 Mayıs 1971 Bingöl depremi.


•       6 Eylül 1975 Lice depremi.


•       24 Kasım 1976 Çaldıran depremi.


•       30 Ekim 1983 Kars - Erzurum depremi.


•       1 Ekim 1995 Dinar depremi.


•       17 Ağustos 1999 Marmara Gölcük depremi.


•       12 Kasım 1999 Düzce depremi.


•       19 Mayıs 2011 Simav depremi.


Nihayet şu son hafta da 23 Ekim 2011 Pazar günü saat 13,41 de olan 7,2 şiddetinde ki “Van-Erciş” depremini yaşıyoruz ulusça. Televizyondaki görüntüler adeta insanı dehşete düşürüyor. Bir tarafta tamamen yıkılan bina enkazı, diğer tarafta sapasağlam ayakta duran binalar. İnsan ister istemez çeşitli düşüncelere dalıyor. O binalar neden yıkılmadı? Nedeni depreme dayanıklı teknikle yapılmıştır da ondan. Şimdiye kadar olan depremlerde de maalesef en çok kamu binaları yıkılmıştır. Kanun koyucu, deprem yasalarını yaparken yasada esneklikler bırakırsa. Uygulayanlar da, çıkarları doğrultusunda bu esneklikleri lastik gibi istediği yana sündürürse, binalar çürük yapılır. Binaların yapımı, Devlet tarafından gereği gibi denetlenmiyor. Yasa, üretilen binanın mühendisini ve müteahhidini ölünceye kadar o binadan sorumlu tutmalıdır. Yandaş kayırma olmamalıdır. Geçmişte yaşanan depremlerde olduğu gibi, Van-Erciş depreminde de yüzlerce yurttaşımız öldü. Binlerce yurttaşımız yaralı kaldı. Ölen yurttaşlarımıza Allah’tan rahmetler, yaralılara acil şifalar, insanını kaybeden ailelere de sabırlar ve milletimize de baş sağlığı dilerim. Allah, bir daha böyle felaketleri milletimize ve insanlığa yaşatmasın.


Dünyada en çok ve şiddetli depremler Japonya’da olduğunu biliyoruz.


Japonlar, 6-7 şiddetinde ki depremlerde günlük hayatlarına normal olarak devam ederlerken; Anadolu’da 6-7 şiddetindeki depremler felaketler getiriyor. Allah, Japon insanının beynini etten yaptı da, Türk insanının beynini patatesten mi yapmıştır? Elbette ki hayır. Japonlar, akıllarını işletiyorlar. Çağdaş bilimin tekniklerini uyguluyorlar. Biz ise demirden, çimentodan nasıl çalarız diye düşünüyoruz. Yasaların yaptırımı yetersizdir.


Allah, Kur’an’ ın Yunus Suresinin 100. Ayetinde, “Aklını kullanmayanlar üzerine pisliği bırakırım.” Diyor. Türk insanı ne zaman aklını kullanmayı öğrenecek? Gelecekte olacak depremlerde daha ne kadar insan ölecek? Deprem insanı öldürmez, bina öldürür… Depremden korunmak için depreme dayanıklı binalar üretmeyi bilelim.                          Yetkililer de yasal sorumluluğunu bilmeli. Yasalar da, ustura bıçağı gibi kesmelidir. Duygularımı paylaşan yurttaşlarımı saygı ile esenlerim.

Önceki ve Sonraki Yazılar