E. TURGUT TEKİN

E. TURGUT TEKİN

EFES’İN TURİZM ALANINDAKİ YERİ VE ÖNEMİ

Bugün Efes Antik Kenti’ne dünyanın birçok ülkesinden turist geliyor. Bu ülkemizin tanınması için büyük bir şanstır. Bu şanslı yanımızı bazı duygu ve düşüncelerle yıpratıp yozlaştırmayalım. Çünkü böyle bir kaynağı tanrı bize verdiği için şükredelim.
Her yılın 15 Ağustos gününde Efes, Selçuk ve Meryem Ana dolar, taşar. Nedeni şudur: 15 Ağustos günü Meryem Ana Evi’nde ayinler yapılıyor. Hıristiyan inançlarına göre birçok dua ve ibadet törenleri oluyor. Bu ayın, ibadet ve duaları hoşgörüyle karşılamak, bunlardan yanlış anlamsız sonuçlar çıkartmamak gerekir. Bazı basın organlarında, bazı vatandaşlarca duygusal beyanlar çıkıyor. Elbette ki bunların kaynağı duygusallıktır. Bir ülkeye başka din ve inançlara mensup birçok insan, inandığı dinin gereklerini yerine getirmek için geliyorsa, burada inancı gereği ayin ve ibadetlerini yapıyorsa, insanımıza ve ülkemize zarar vermiyorsa, hatta bize yararı varsa bunları bu inanç ve kültürlerinden dolayı kınamak ya da yermek bizim ne hakkımız ne de görevimizdir. Bizler nasıl Kabe’ye gidip hac görevimizi yerine getiriyorsak, onlar da Kudüs’e ve Selçuk’a giderek, bu hac görevini yerine getiriyorlar. Bu görevden dolayı onlara hor bakmak, ”kafir” gibi kırıcı ve hoş olmayan sözler söylemek bence doğru değildir. Hele dinimiz bu tür düşünce ve davranışları kabul bile etmez. Hz. Muhammed bir hadis-i şerif’inde buyurur ki: “Annen ve baban yürüyerek gidecek güçte değilse, Hıristiyan olup kiliseye gitmek istiyorsa, onu sırtında kiliseye götürmek görevindir”. Başkasının inancının batıl veya gerçekliği bizi ilgilendirmez. Hıristiyan, Musevi, Müslüman veya Budist olup olmadığı da bizi ilgilendirmez. Biz; kim olursa olsun, nasıl şekilde ibadet ederse etsin, onlara karışmayıp hor görmeyeceğiz. Çünkü yüce Allah’ta kutsal kitabında bu tür olaylara müsaade etmiyor.
Bize düşen görev şudur: Onları rahatsız etmeyelim, kınamayalım, hoşgörüyle karşılayıp misafirperverliğimizi gösterelim. Bu tür davranmak tarihte çok uzun süren ve milyonlarca insanın ölümüne neden olan “HAÇ VE HİLAL” kavgalarına son verecektir.
Heykellere, tarih kültür miraslarına hala “put” gözüyle bakan insanlarımız vardır. Turizme yardım ve destek olsun diye tanıttığımız bu tarihi varlıkların amacını ve değerini anlamayan bir yurttaşımız bana şunları söyledi:
 “Bu geçmişin putlarını ve puthanelerini amma da çok abartarak anlattın. Bunların bize ne faydası var? Bunları görmeye gelen çıplaklar bizimde ahlakımızı bozdular! Sende kalkmış bunları överek yazıyorsun..!” Bu adam cahil olsa cahil der geçersin! Ama cahil değil. Böyle düşünenlerin ve algılayanların varın adını siz söyleyin. Ben, bu şekilde düşünenlere yüce Allah’ın, şu mealindeki ayetinin anlamını düşünmelerini öneriyorum: ”Yeryüzünü dolaşın. Sizden önce olanların harabelerini görün. Onların ihtişamlı yaşamlarının sonunun ne olduğunu göründe ibret alın, siz hiç öğüt almaz mısınız?” Yüce Kur’an da buna benzer ve bu anlamda bir çok ayet vardır.
Biz yazdıklarımıza haşa “tapın” demiyoruz. Bunlara tapmaları içinde zorlamıyoruz. Ülkemizde bizden çok önce yaşamış olanların yaşam biçimlerini, inançlarını, sanat ve kültürlerini araştırıp, inceleyip, bugünkü dille anlaşılır bir biçimde halkımızın okumasına, yeri gelince yararlanmasına bir hizmet olarak sunuyoruz. Bugünkü dünyanın her yerinde bu kültür kaynakları büyük para ve emek harcanarak kazılıp yeryüzüne çıkartılıyor ve tüm insanlığın hizmetine sunuluyor. Kültür ve sanat ulusal değil evrenseldir. İnsanlarca paylaşıldığı müddetçe değer kazanır. İnsanlar yararlandığı sürece anlam kazanır. Uygarlığın, barışın, kardeşliğin ve yücelmenin tek yolu budur. Biz buna inanıyor, kimselerin inancını kınamıyor, horlamıyor, bulgularımızı bütün insanlığın yararlanması için hizmete sunuyoruz.
Yazılarımı okuyanlar, anlayanlar bana güç veriyor, araştırma gücümü, potansiyel enerjimi motive ediyorlar. Bunun hazzı bana yeter.
Bugün Efes’in, Milet’in, Priene’nin, Didim’in tanıtımında epey bir yol aldık. Bunları ilk tanıtanları, yöreyi turizme açanları ve hizmetlerini unutulup kaybolmaktan kurtardık. ”Söke ve Harabelerini Koruma ve Kurtarma Cemiyeti” ve bunun vatansever aydın düşüncesine sahip öncülerini ortaya çıkarıp, halkımıza ve turizmcilerimize tanıttık. O değerli insanları burada yeniden anmayı bir vatandaşlık görevi olarak kabul ediyor ve anıyorum. Bunlardan aramızdan ayrılanlara Tanrı’dan rahmet, aramızda olanlara da uzun ömürler diliyorum. Hümeyra Özbaş’ı, Cevat Şakir’i, Ekrem Karakaş’ı, Enver Saatçigil’i, Özer Türk’ü, Ömer Kocaöner’i, Naci Akdoğan’ı, Enver Muratoğlu’nu, Halil Özbaş’ı, Ahmet Güçsav’ı, Kaya Şavkay’ı saygıyla anıyorum. Bu insanlar Aşağı Menderes Havzası Turizm Bahçesi’nin ilk fidanlarını diktiler. Bugün bu fidanlar dal ve budak salarak meyve vermeye başladılar. Bu bahçeden birçok insan yararlanmaktadır.Turizm artık bir sektör, bir hayat kaynağı, bir geçim tarzıdır. Efes’in bu hayat kaynağının can damarı olduğunu unutmamak, yazdıklarımın anlamını kavramak gerek. Amacımız da, çabamızda vatan ve ulus insanlık içindir. İnsanlar kaynaştıkça, birbirlerini tanıdıkça, barışa ve yücelişe kavuşurlar. Efes ile programın birinci bölümü, kıyı bölgesi tamamlandı. Şimdi ikinci bölümüne Allah’ın fırsat ve izniyle başlayacağız. Programın ikinci bölümünde şu antik kent ve kültürleri yer alıp tanıtılacak.
PROGRAMIN İKİNCİ BÖLÜMÜNDE YER ALACAK ANTİK KENT VE KÜLTÜRLER
Bu bölümde havza boyunca ilerleyeceğiz. Ortaklar’da Menderes Magnezisi’ni ziyaret edeceğiz. Aydın’da Tralles’i göreceğiz. Sultanhisar’da Nysa tiyatrosunu ve agorasını gezeceğiz. Karacasu’da, aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit’e konuk olacağız. Konuksever bu güzel Tanrıça’nın kentinde epey eğleşeceğiz. Çünkü bu kentte Efes kadar ünlü ve görkemlidir. Burada Afrodit’ten ayrılmak zor olsa da, Pamukkale’nin güzelliği bizi çekip alacak. Ver elini diyerek Pamukkale’ye gideceğiz. Sıcak, şifalı travertenden yapılmış havuzlarından yıkanıp, kırmızı suyun renk renk akan şelalesini seyredeceğiz. Pamukkale ve çevresindeki antik kentleri, dünyaca ünlü anıt mezarların süslediği Nekropol’ü gezeceğiz. Bunların hepsini siz değerli okuyucularım için hazırladım. Yine bu köşede, bu sütunlarda zevkle okuyacaksınız. Böylece iki büyük bilim adamının ruhları şad olacak, rüyaları gerçekleşecektir. Onları yani Ord.Prof. Dr. Ekrem Akurgal ve Prof. T. Kenan Erim’i saygıyla anarak birinci bölümü bitiriyoruz. İkinci bölümde tekrar buluşmak üzere hoşçakalın, bizde kalın.

Önceki ve Sonraki Yazılar