Geçmişten ders almak

 

Her bölgesinde, kendine özgü ayrı güzellikleri ve tarihi olan bir ülkede yaşıyoruz.

 

Bir okul gezisindeydik hafta sonu. Yarış gibiydi sanki. Kısa zamanda çok güzellik görme yarışı.                            

 

Otobüs üzerinde kilometrelerce yol yaptık çocuklarla. Doğal ve tarihi güzellikerle içiçe yorgunluk hissetmedik.

 

Ölüdenizdi sanırım. Rumlardan kalan bir köy. Kayaköy. Dağın yamacına, kayalardan yapılmış koca bir köy. Kurtuluş savaşı sonrası boşaltılmış. Ovaya verimli araziler üzerine değil, dağa yapılmış. Taştan yapılmış evler ve kilise ayakta durmaya çalışıyor.

 

Ülkemize ne kadar değer veriyorsak, tarihi ve kültürel değerlerimize de o kadar değer veriyoruz. Antik sayılacak kent bakımsız. Tarihi değeri olan kilise talan edilmiş. Oysa bu köy, Ege’nin iki yakasında yaşayan insanlar arasında kardeşlik ve barış köprüsü olacak güzellikte bir yer. Onarılması, restore edilmesi gerekir. Anlaşılıyor ki, her iki yakadaki yöneticiler bu konuya duyarsız. Barışa duyarsız kalındığı gibi.

 

Gezi en kritik günlere denk düştü. Krizin ne zaman olacağını kestiremedik.

 

Bu güzel ülkeyi yönetmeye aday olanlar ne yazık ki yönetmekte aciz kalmaktadırlar. Halk demokrasisinden vazgeçtik, burjuva demokrasisini uygulamayı bile beceremiyorlar.

 

Her vatandaşın oyunu alarak, siyasi iktidarı ele geçirenler kendilerini padişah sanıyorlar. Sanıyorlar ki artık bizim her dediğimiz ferman, her istediğimiz önünde eğilinecek yasadır. Oysa demokrasi bir uzlaşıcı sistemdir. Avrupa burjuva demokrasilerinin kökeninde uzlaşı yatmaktadır.

 

Kilise ile uzlaşılmış, işçi sınıfı yani emekle uzlaşılmıştır. Ancak bizim ülkemizde ne yazık ki bu uzlaşı kültürü yaratılmamıştır. Kendi ulusal burjuvamızında olmayışı nedeniyle her gelen sağ siyasi iktidarlar kendilerini vazgeçilmez görmüşlerdir.

 

Cumhurbaşkanı seçimi krizinin de bu noktaya gelmesinin tek sorumlusu AKP’nin azınlık çoğunluğuna bakarak kendisini vazgeçilmez görmesi ve ülkeyi ideolojik emellerine alet etmesinden kaynaklanmaktadır.

 

Oysa AKP’nin yapması gereken uzlaşı kültüründen yola çıkarak toplumun en az %51’inin onayını alacak bir aday üzerinde uzlaşmayı sağlamasıdır.

 

AKP, azınlık oylarıyla meclisin çoğunluğunu ele geçirerek ve tabi ki seçim sisteminden de yararlanarak ülkeyi oligarşik bir biçimde yönetmeye çalışmakta, hukukun üstünlüğü söylemleri arkasında kendi taleplerini dikte ettirmeye çalışmaktadır. Asıl hedef, Çankaya’ya türbanı taşıyarak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararına rağmen türbanı kamusal alana sokmaktır. Temel hedef laiklik ilkesini bu yolla zayıflatmak ve yavaş yavaş toplumun bu yöndeki tepkisini törpülemektir. Bu açıkça söylenmeyen hedef nedeniyle ülke krize sokulmaktadır. Oysa burjuva demokrasilerinde, ilkeler bellidir. Anayasa bu ilkeleri kabaca tarif eder. Yönetirken Anayasaya uygun davranılması zorunluluktur.

 

Siyasal iktidarı elinizde tutuyorsanız ya Anayasaya uygun davranırsınız, ya da Anayasanın beğenmediğiniz hükümleri varsa değiştirirsiniz. Eğer Anayasayı değiştirmiyorsanız, ya da değiştiremiyorsanız takiye yapmanıza ve herkesi kandırmaya çalışmanıza gerek yoktur. Çünkü 87 yıllık aydınlanma mücadelesi sonucu artık büyük bir çoğunluğun kandırılamayacağı anlaşılmıştır.

 

Şunu iyi biliyoruz ki, en zayıf demokrasi bile, militarist bir yönetimden iyidir. Hal böyle iken, siyasi iktidarı elinde tutan AKP’nin ülkeyi kaosa sürüklemeye hakkı yoktur.

 

Demokrasi bir yönetim biçimidir. Hedef için araç değildir. Araç olarak kullanıldığında anlamı kalmamaktadır ve zayıflatılmış olmaktadır. Hükümet kendisini seçen seçmenin değil, tüm ülkenin hükümeti olmalı ve tüm halkı kucaklamalıdır. O nedenle Cumhurbaşkanlığı seçimide tüm halk için yapılmalıdır.

 

Azınlığın çoğunluğunun Cumhurbaşkanını seçmeye kalkışması büyük bir hatadır. Çözüm hemen seçim olmalıdır. Ve seçimden sonra halkın çoğunluğunun onaylıyacağı bir isim üzerinde anlaşılarak Cumhurun başkanı seçilmelidir.

 

Geçmişten ders alamayanlar ülkeyi geleceğe taşıyamazlar. Belli ki bu iktidar geçmişe özlem duymaktadır.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar