Hadi üzüm yiyelim

 

2002 yılından itibaren demedik laf bırakmadık. Boğazımızdan aşağı çıkacak sözleri düşündük, düşündük söyledik. Söylerken de lafın kırk boğum olduğunu düşünerek söyledik.

Demediğimizi bırakmadık. Yazdık, çizdik, resimledik. Hatta karikatürlerini bile yaptık da kendimiz güldük.

Yetmedi büyük büyük mitingler düzenledik. Bağırdık, çağırdık, deşarj olduk geri geldik.

Hatta öyle bir galeyana geldik ki “bu senin son konuşman olacak”  demekten de kendimizi alamadık.

Hele hele bazıları “giderayak satıp da gidiyor” diye ver yansın etmişti.

Buraya kadar hepsi doğruydu. Konuşulan, söylenen sözler arasında da bir iki kelimelik sözlerde vardı. Üzerlerinde pek durulmadı, öyle gelip geçti.

İnsanlığın yapısında vardır. Hep bir şeyler yapar, yapamadığı zaman da eline yüzüne bulaştırır, beceriksizliğinin sebeplerini de başkalarında arar.

Başa geldiklerinde AB kurmayları, ABD elçilerinin önünde el pençe duranlar, sanki kendileri çok bir şey yapmış edasıyla, kendinden sonra gelenleri satılmışlıkla suçlar.

Halbuki satış ilanının kendileri tarafından  asıldığını hatırlamak istemezler.

İşte bazı eleştirmenler yine piyasaya çıktılar.

Başbakanın dünkü iftar yemeğinde AB büyük elçilerine sarf ettiği laflar üzerine;

“Bizim başbakan işi gücü bırakmış , sürekli birilerini fırcalamakla meşgul. Kendini ne sanıyor, padişah falanmı ?” diyebiliyorlar.

Bir başkası da yemekte elçilere hizmet eden Osmanlı giysileri kıyafetindeki Türk kızları için;

“Bu rezillikler, görgüsüzlükler, kabalıklar, şatafatçılık, şımarıklık bir de bunlara mübarek ramazanı alet etmiyorlar mi? Yemekte bu milletin sofrasında manken ... Yemekte bu milletin sofrasında manken semazen şarkı türkü fasılları insan iğreniyor. Çok ayıp ama %47 öyle istiyor” 

“Hastalıklar insanı gergin yapar. Basbakan'ın bu kadar gergin olmasında seker hastalığının oldugunu sanıyorum. 22 Temmuz sonrası verdiği sözü unuttu sivil toplum kuruluslarına ve önüne gelene esip gürlüyor. Hastalıklı bir ruh haline sahip ve tedaviye ihtiyacı var.”Gibi eleştiriler gerçekten üzücüdür.

Daha düne kadar demiyor muyduk “bunlar AB’nin güdümünde olan insanlar” diye.

“bu kadar da yumuşaklık olmaz”

“Başbakan AB nin izni olmadan bir şey yapamaz” diye eleştirmiyor muyduk.

Peki, bu eleştirileri yaparken ne istiyorduk.

Başbakanın çıkıp, AB’lilere, ABD’ lilere  “Siz kim oluyorsunuz lan” demesini.

Biz öyle istedik de, O, o kadar ayıp etmedi ama, AB temsilcilerine gerekli ikazları ve söylenecek en ağır sözleri sarf etti.

fiimdi de tutuyoruz, başbakanın bu çıkışını eleştiriyoruz.

Yapmayın ya… Yapmayın beyler.

En azından dışarı karşı yapmış olduğu bu sert konuşmanın arkasında duralım.

Başbakan AB elçilerine karşı bir kusur işlememiştir ki. Başbakan bakınız bunları söylüyor: Aynen alıyorum Milliyet gazete yorumunu;

“ABD'YE İRAN ELEfiTİRİSİ: Terörle ve örgütlü suçlarla mücadeleden kitle imha silahlarının yayılmasının önlenmesine çalışıyoruz. Mücadele ederken birileri kitle imha silahlarını üretmeye devam eder, eğer birilerinin yaptıklarını 'sen de kitle imha silahı yapıyorsun ha bunu kaldır' diye yaklaşırsak herhalde bu da adil olmaz, adaletli olan tüm dünyadan artık insanlığı kana ve ölüme boğacak olan kitle imha silahlarının kaldırılmasıdır. Sadece silahlanmaya harcanan para 1 trilyon dolar. Öbür tarafta Afrika başta olmak üzere açlık, yoksulluk, cehalet. Bunun yarattığı terör var. Küresel savaşa gidiyoruz. 

İSLAMİFOBİYA ÜZÜYOR: İslam kelime anlamı itibariyle barışı emreden bir din. İslâmifobiyayla Müslümanların karşısına çıkıldığı zaman bu bizi üzer. Biz antisemitizmi insanlık suçu olarak ilan etmiş bir ülkeyiz. Çünkü İslâm asla teröre müsaade etmez. 

PEYGAMBERİMİZE SAYGI DUYUN: Biz bütün peygamberleri, peygamberimiz gibi severiz. Diğer dinlerin mensupları da aynı şekilde bizim peygamberimize lütfen saygı duysunlar. 

AB'YE KIBRIS ELEfiTİRİSİ: Türkiye AB yolunda samimidir. Herhangi bir fasılla ilgili kalkıp da önümüze bir siyasi engel konmaya teşebbüs edilirse, örneğin bir Güney Kıbrıs çıkarılırsa bu bizi üzer. Güney Kıbrıs'ı kalkıp bizim önümüze engel koyduğunuz zaman Türkiye hiçbir zaman taviz veremez. AB gerçekten barışın adresi olacaksa Türkiye'yi arasına katmaya mecburdur. 

DİN EKSENLİ DEMEYİN: Aşırı düşünce biçimlerinin ya da radikal, marjinal hareketlerin bizi yapay kültürel veya dini fay hatlarıyla ayırmasına izin vermememiz son derece önemlidir. Ve kimse bizim partimizi din eksenli bir parti olarak tanımlamaya kalkmasın. Bunu kendimize hakaret telakki ederiz. Ama bu dindar insanların siyaset yapamayacağı anlamına gelmez.” 

 

Neresi kötü bu açıklamaların anlamıyorum.

Bir de anlayamadığım; Hadi sol görüşlülerin adetidir, her şeye muhalif olmak. Ya İslamcıların eleştirilerine ne demeli. Onlar da eleştiriyor, “İftarda mankenin ne işi var?” diye.

Demek ki yapılan iş doğru. Aşırı sol ve aşırı İslamcı gurup eleştirdiğine göre, Sayın başbakanın yaptığı bu açıklamalar taş gibi yerine oturmuştur. Bence geç bile kalınmıştır.

Artık eleştiri zamanı geçti. İş yapma zamanı. Yani üzüm yeme zamanı.

Eğer bu ülkeyi çok seviyorsak ve de bu ülkeden başka ülkemiz yok ise, başka bağcı aramayalım. Aradığımız bağcıları gördük. Bütün umutlarımızı yıkıp gittiler görmüyor musunuz?

Hadi artik üzüm yiyelim olur mu? Vatandaş üzüm istiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar