İÇERİDEKİ CEPHENİN…

 

Sürekli olarak borcunuz artıyor.

İthalatınız her geçen dönem içinde tavan yapıyor.

İhracatınız içindeki ithalat girdilerin oranı ise, sürekli yükseliyor…

Ortaya çıkan açığı, Dünya’nın en yüksek faizi ile borçlanarak kapatıyorsunuz. Günü kurtararak kapatıyor, sıra faiz ödemelerine geldiğinde ise, daha çok borç alarak açığınızı kapatmaya çalışıyor; dış-ödemeler-açığını her gün daha da çoğaltıyorsunuz…

Sonra da meydanlara çıkıp, ekonominin mükemmelliği üstüne nutuklar atıyorsunuz…

Halk sormuyor!..

Bütün bu iflasa giden feci durumu halk sorgulamıyor…

İşte mesele buradadır.

Mustafa Kemal Atatürk’ün deyişiyle, meselenin özü, esası:

İçerideki cephenin suskunluğudur!..

İçerideki cephe, susmakta, sorgulamamakta, kendisine yutturulan “afyon”un uyuşuk zihin bulanıklığı içinde gününü gün etmektedir.

Oysa bir ülke demokrasi ile yönetiliyorsa, halk, rejimin en önde gelen aktörüdür.

Halk sorar, sorgular…

Ve der ki,

Ey yetkili!.. De bakalım bize, borcumuz azalıyor mu; artıyor mu?..

İthalatımız artıyor mu; azalıyor mu?..

İhracatımız içindeki ithal kalemleri artıyor mu; azalıyor mu?

Dış ödemeler açığı, her gün, her saat artıyor mu; azalıyor mu?..

Cevap ver, ey “Ümmet-i Muazzama!..” Cevap ver!

Ve gerçek demokrasilerde halk, verilecek cevabı irdeleyebilecek bilinçtedir; kül yutmayacak güçtedir… İşte zaten mesele de buradadır!

Bir toplum suskun olmaya görsün; semer vuran çok olur!..

Sustukça vururlar yükü; kafa salladıkça yüklerler.

Doğanın değil; Yeni Dünya Düzeni denen, neo-liberal sistemin kanunudur bu…

- Bırakınız uyusunlar; boş veriniz sürünsünler…

İşte neo-slogan budur!

“Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” marşı, Anadolu topraklarında türküleşmiş ve bu yeni haline dönüşmüştür…

Bir ülkenin ekonomisi, tümü ile emperyalizmin kontrolü altına sokulmuşsa ve o ülkenin tüm kaynakları yabancılara teslim edilmişse ve borç sürekli olarak büyüyor, ithalat artıyorsa… O ülkenin halkının suskunluğu, o ülkeyi felakete götüren birincil etkendir…

Hiç kimse sömürücüye ve onların yurt içindeki ortaklarına kusur bulmasın…

Onların görevi, işlevi, hedefi, programı, planı ve stratejisi sömürmektir.

İşte bu tablo karşısında esas sorun, içerideki cephenin (sömürülen geniş halk kitlelerinin) suskunluğudur!..

Geniş halk kitlelerinin yaratacağı toplumsal muhalefetin temsilcisi konumundaki “lider-suretleri”nin laftan başka hiçbir şey üretmeyen, pasif, teslimiyetçi, vatan sevgisinden azade kimlikleridir, kişilikleridir; konumları ve durumlarıdır…

İçerideki cephenin “suskun” insanı, sözünü ettiğimiz bu lider lafazanlıklarının sebebinin de kendi sessizliği olduğunu anlamalı ve (artık) sesini, bilincinin düzleminde haykırmalıdır!

Çünkü, bu ülkenin kurtuluşunun başka bir yolu ve yordamı mevcut değildir.

Önceki ve Sonraki Yazılar