İKİ PARTİLİ MECLİS

Son günlerde, “iki partili Meclis” oluşturulması üzerine tartışma başlatıldı. Bu söylem üzerinde biraz düşünelim. Acaba, iki partili bir Meclis oluşursa ne gibi sonuçlar doğurur?

Mevcut seçim sistemimizde,  yüzde onluk çok yüksek bir baraj olduğu için, (Dünyanın hiçbir ülkesinde yok.) toplumumuzun birçok kesimi parlamentomuzda temsil edilemiyor. Düşünün, 9.9 oranında oy almış bir siyasi partiyi meclis dışında tutuyoruz. Milyonlarca seçmenin iradesini yok sayıyoruz. Daha açık bir ifade ile, “Siz yoksunuz” diyoruz. Bu durum, temsilde çok büyük bir adaletsizlik yaratıyor. Oysa, seçim barajını daha aşağılara çekersek, Meclis dışında kalan birçok katman, Meclis’e girecektir. Siyasi partileri akar sulara, Meclis’i de, havuza benzetirsek, havuz daha da güçlenecektir. Güçlü Meclis’le sorunları çözmek daha kolay olacaktır.

Yüzde onluk seçim barajı nedeni ile, temsilde çok büyük bir adaletsizlik varken; bir de, “iki partili Meclis”  denmesi, toplumun çok büyük çoğunluğunun Meclis dışında kalması demektir. Bu da, ikinci kez temsilde adaletsizlik anlamına gelir. Çünkü; milletvekillerinin dağılımı, partilerin  aldıkları oy oranına bakılarak değil,   “D’ONT”  sistemine  göre yapılıyor. ”D’ONT” sisteminde, birinci parti “majör” (büyük, önemli)  kabul ediliyor.  Birinci parti, aldığı oy oranının çok üstünde milletvekili çıkarıyor. Örneğin; 2007 genel seçimlerinde partilerin aldıkları oy oranları ile, çıkardıkları milletvekili oranları karşılaştırılırsa, bu durum daha iyi anlaşılır.

Seçim barajının yüksek olması, küçük partilerin aleyhine bir olumsuzluk daha yaratıyor. Seçmen; “Benim partim barajı aşamaz, oyum boşa gitmesin, oyumu bana en yakın partiye vereyim,” diyor.  Bu nedenle, küçük partiler almaları  gereken oyları  alamıyorlar. O,  çok yüksek barajı atlayamıyorlar.

Haziran 2011 genel seçimi sonucunda, iki partili bir Meclis oluşursa, birinci partinin milletvekili sayısı 400’ün üzerine çıkar. Bu da, halk oylamasına gitmeden  Anayasa’yı değiştirmek anlamına gelir. Böylesine bir yetki verilebilir mi? Bana sorarsanız, verilemez. Çünkü; ülkemizde milletvekilleri kendi öz güçleri ile seçilmiş değiller. Liderleri tarafından atanmışlardır. Bu nedenle, kendi özgür iradelerini ortaya koyamıyorlar, koyamazlarda. Liderlerinin görüşünün aksine bir görüş belirtirlerse, bir daha  seçilemezler. Zaman zaman duyuyorum; Batı’dan  örnek verilerek, “Onlar bizden daha çok yetkiye sahip,” deniyor. Unutmayalım, Batı’da milletvekilleri gerçekten kendilerini her yönleri ile kanıtlayarak seçiliyorlar.  Liderlerine bağımlı değiller.  Seçilememe kaygıları yok. Düşüncelerini özgürce söyleyebiliyorlar, yanlışa  “dur”diyebiliyorlar. İngiliz parlamentosunda, Irak’a asker gönderdiği için Tony Bleer’e sırayı yumruklayarak  bağıran bakanını unutamıyorum. Bizim parlamentomuzda böyle örneklere rastlayamıyoruz.  Kaldı ki,  bizim Meclis’imizden 276 ile yasa çıkarılıyor. Bu nedenle, bizde bir siyasi partiye böyle bir yetki verilmesinin, demokrasiye aykırı sonuçlar doğurabileceğini düşünüyorum.

“İki partili bir Meclis istiyorum,” demek, iki partinin dışındaki partilere oy vermeyin, “İki karpuzdan birini seçin” demektir. Bu bir zorlamadır. Seçmenin iradesine değer vermemektir ki, kabul edilemez.

“Koalisyon hükümetleri ile ülke yönetmek zorlaşır,” savı doğru olamaz. 1999 genel seçimleri sonucunda, Rahmetli Ecevit, (DSP, ANAP, MHP) üçlü koalisyon hükümetini kurdu. Hükümetin temsil oranı % 52 idi. Seçmen tabanı geniş bir hükümetti. Uyum içinde,  toplum yararına çok önemli kararlar aldı. Ekonomiyi krizden çıkardı. Hiçbir tek partili hükümet,  bu kararları  alamazdı. Koalisyon hükümetlerinin toplumda  konsensüs sağlama, uzlaşı kültürünü geliştirme gibi  bir fonksiyonları da  vardır. Bu gün Avrupa’nın birçok ülkesi koalisyon hükümetleri ile yönetiliyorlar. Hiçbir sorun çıkmıyor. Giderek de o toplumların demokrasi kültürleri  gelişiyor.

Demokrasi; karşılıklı anlayış ve  hoşgörü gösterme, tahammül etme rejimi. Çoğunluğun yönettiği rejimin adı değil. Azınlıkların da haklarının korunduğu bir rejimin adı. Demokrasinin erdemi, rakibine yaşama şansı tanımasından gelir. O nedenle; demokrasi bahçesinde  kökenine, gövdesine, rengine bakılmadan bütün çiçeklerin açmasına izin verilmelidir. Laleler, sümbüller, nergisler, güller, papatyalar açmalıdır. Hâttâ  dikenli kır çiçekleri bile…

Önceki ve Sonraki Yazılar