Kim kazandı?

Seçimlerin heyecanı bitti. Oylar sayıldı. A partisi, B partisi, her kimse barajı geçti. Hükümet nasıl kurulacak telaşı başladı. Yapılan anketler ister doğruyu söyledi, ister yanlışı. Yarışı kim kazandıysa kazandı. Bazıları hayal kırıklığı yaşarken, bazıları da sevinç çığlıkları attı. Trilyonlar sokaklara döküldü. Meydanlar allı güllü bayraklarla donatıldı. Duvarlar yazıldı, Bilbortlar boyandı. Hadi meydanlar neyse de, duvarları kim boyayıp da temizleyecek. Ya fakirin, fukaranın duvarlarını? Geriye bir yığın kirlilikten başka bir şey kalmadı. Meydanlara atılan el ilânları bir o kadar kirletti sokakları. Peki kim kazandı, kim kaybetti? Bu meydanları kimler temizleyecekler. Partiler kirletti, belediyeler mi temizleyecek? Şimdiye kadar böyle bir şey yaşanmış mı? Sabahın erken saatlerinde belediye elemanlarını ellerinde süpürge ile sokaklardaki parti döküntülerini topladığı ne zaman görülmüş ki? Görüldü. Nasıl mı? Belediye kendi parti döküntülerini toplattı, diğer partilerin kalanlarını ise, halka şikayet etti. Şimdi de aynısı olacak. Belki de olmaya da başlamıştır bile. Öyleyse kim kazandı, kim kaybetti? Kim kazanırsa kazansın ama, Türkiye kazansın. Döküntülerini kaldırmayan partiler, ister iktidar olsun, ister muhalefet kaybettiler. Benim istediğim ne idi ben biliyorum. Benim istediğim herkes kazanmalıydı. Vatandaş kazanmalıydı. Kim iktidar olursa olsun ben kazanmalıydım. Şu anda cebimde kalan üç beş kuruşun azar azar kaybolduğunu görür gibiyim. Yarın gizli zamlar başlayacak. Cepler yine yanacak. Seçim öncesi partilerin verdiği çuvalların, paketlerin içindeki ulufeler bitecek. Yine cepler yanacak. Çaydan suya, ekmekten şekere, benzinden elektriğe yine zamlar gelecek. Adı da SEÇiM ZAMLARI olacak. Kimse de sesini çıkaramayacak. Seçim oldu ya. Seçime katılan partilere devlet yardım yaptı ya. Seçim için trilyonlar aktı ya. Bunlar nereden çıkarılacak? Zaten millet olarak bizler alışkınız böyle uygulamalara. Bize koymaz. İşte layık olduğumuzu kendimiz istedik. Niye karşı çıkalım ki.  Karşı çıksak bile, bizi dinleyen mi olur. Nasıl olsa seçim de bitti. Hele verilen vaatler, şimdiden unutuldu bile. Zaten verilen vaatler, hemen yerine getirilseydi, bir daha ki seçimlerde verilecek vaat kalmazdı ki. Eh bundan sonra bize köye dönmek kalıyor. Bundan bir hafta evvel, esas tehlike seçimden sonra demiştim. Yine tekrarlıyorum. Esas tehlike, şimdi. Meclis çatısı altına girmeden, bazılarının son gün verdiği demeçler eğer bir şeyler anlatıyorsa, esas tehlike şimdi. Bunu her halde meclise girenler dikkate almışlardır. Eğer yine dış kaynaklı dayatmalarla bir takım gelişmeler yaşanacaksa, işimiz Allah’a kalmış demektir. Bu meclis hassas konularda çok dikkat etmelidir. Büyük önder Atatürk’ün hitabesinde dediği gibi içimizde “dahilî ve harici bedhahların olacaktır. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler” bedhahlar olmuştur. Yeni meclisin bunları iyi takip etmesi gerekmektedir. Harici bedhahlarla, dahili  bedhahların arasına kara çalı sokmak gerekir. Muhtaç olduğumuz asil kanın TÜRK kanı olduğunu unutmamamız gerek. Bu da yeni meclisin en öncelikli işi olmalıdır, ne dersiniz? 

Önceki ve Sonraki Yazılar