KONUĞUM VAR

 

 

Bu hafta bir konuğum var.

Hoş hep ben yazacak değilim ya..

Isparta’dan Sevgili Fatma Uçarlar kardeşimiz yazdığı küçük notunda “Manilerimiz olmazsa, halkımın dili unutulacak inanın” diyor.

Doğru söylüyor sevgili dostum.

Manilerimizi daha çok kimler söyler.

Daha çok nerelerde söylenir.

Gerçek Türkçelerin söylendiği mecliste, düğünlerde, köylerimizdeki aile arası eğlencelerde ve  bağ bostanda iş yapan bu vatanın gerçek sahiplerince söylenir.

Onlar bilmezler yeni yeni kelimeleri,

Onlar bilmezler yabancı dilleri.

Hoş, artık televizyonlar çıkalı bir sürü yabancı kelimeler girdi ya evlere, çok şükür ki manilerimizin içine giremedi.

Beğeneceğinizi umuyorum sevgili Fatma’nın maniler üzerine yazışmasını.

Nevzat Seçen 

 

Bir Maniniz Yoksa… 

- Komşu komşu, hu hu!

- Oğlun geldi mi?

- Geldi geldi,

- Ne getirdi?

- İnci - boncuk,

- Kime kime?

- Sana, bana 

Çocukluğumuzun bu güzel tekerlemesiyle başlıyorum bugünkü yazıma.  Aslında ne güzel bir ilişkidir komşuluk. Bu tekerlemede de olduğu gibi komşu oğlu gittiği yerden dönüşünde  annesine inci-boncuk getirirken, komşu teyzeyi de ayırt etmeden ona da aynı hediyeden getiriyor. Yine bir sözümüzde de “Komşuda pişer, bize de düşer” denildiği gibi komşuluk gerçekten  olmazsa olmaz bir ilişkidir. Bu sözlerin devamını:  

• Komşu komşunun külüne muhtaç,

• Ev alma komşu al 

• Kötü komşu insanı ev sahibi yapar diye de tamamlayabiliriz

Hatta komşuluk hakkı üzerinde  Peygamber Efendimiz  ile Cebrail a.s. konuştuklarında, Peygamber Efendimiz Aişe Validemize: “Cebrail bana komşularıma iyilik yapmamı tavsiye etti. Neredeyse komşuyu komşuya mirasçı kılacak sandım” diyerek, komşuluk ilişkisinin önemini belirtmişlerdir.  

Özler olduk, “Bir maniniz yoksa akşam size geleceğiz” demeyi. Her geçen gün yozlaşmış ilişkiler içinde “Küreselleşen bir dünya” da ne yazık ki, komşularını tanımayan hatta tanımak bile istemeyen insanlar topluluğu haline geldik. 

Özlüyorum, çalıştığım için ben işteyken kapıma konan sütü bozulmasın diye kaynatan komşumu,

Özlüyorum, balkonu olmadığı için aklıma en ufak bir huzursuzluk gelmeden evimin anahtarını teslim edip: “Kendi evin gibi kullan” dediğim ve ben yıllık izindeyken balkonumda salçasını yapıp, biberlerini kuruttuğu için ben gelmeden evimi temizleyip bana teslim eden komşumu,  

Özlüyorum, darda kaldığım bir günde işe giderken  tenceremi  bırakıp: “Akşam geç kalacağım, zahmet olmazsa bunu bana pişirir misin?” dediğimde güleç yüzüyle tenceremi alıp, akşam eve geldiğimde: “Senin bu yemeği yapacak vaktin olmaz” diyerek yapmış olduğu yaprak sarmasıyla birlikte bana teslim eden komşumu, 

Özlüyorum, “Ayak sesini duymadım, hasta mısın?” diyerek kapımı çalan veya bir sakarlıkla yaptığım gürültünün ardından heyecanla kapımı çalıp: “ Düşmedin ya bir şeyin var mı?” diyerek benim için meraklanan komşumu… 

Dedim ya, küreselleşen dünyada en yakınımızdakilerle dahi ilişkilerimizi önemsemez olduk. Geçen gün üst katımdaki hasta teyzeyi ziyarete gidememenin huzursuzluğunu duyarken, kapılarını açık bulan PATİ’m (kedim), benden önce bu ziyareti yaparak beni mahcup etti. Eve geldiğimde komşum kedimin kendilerinde olduğunu söyleyince bu bahane ile ben de gecikmiş olan ziyaretimi yapmış oldum. Daha sonra Pati’ye beni mahcup ettiği için kızdıysamda sonuçta iyi de oldu.  

İsterseniz sizler de şu güzel yaz mevsiminde çiçeklerle donattığınız balkonunuza bir kova su döküp, kahve içmeye komşunuzu davet edebilirsiniz, çünkü ben iş çıkışı aynı şeyi yapmayı düşünüyorum.  Biliyorum ki, bir sıkıntım olsa bana ilk koşacak olan onlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar