MERKEZİ VESAYET VE YEREL DEMOKRASİ

Yazar İsmet Berkay Hürriyet gazetesindeki 13 Şubat tarihli köşe yazısında  Sivil vesayet’in ağababasını; li  beraller neden konuşmaz?  diye soruyordu. “Türkiye’de askeri bürokrasinin vesayetinin konuşulması güzel ama yetmez. Çünkü demokrasi üzerinde , halkın seçilmiş yöneticilerinin üzerindeki yegane vesayet askerden kaynaklanmıyor. Bir de sivil vesayet var. Ankara’daki hükümetlerin ülkedeki bütün yerel demokrasi üzerindeki vesayeti bu. Siz şehrinize belediye başkanı ve belediye meclisi seçiyorsunuz ama Ankara bunların tepesine bir vali tayin ediyor. Tayin ile gelen valinin izni olmadan sizin seçilmiş belediye başkanınız şehir dışına bile çıkamıyor. Sizin seçilmiş meclislerinizin şehir hakkında aldıkları kararlar vali onaylamadan yürürlüğe giremiyor. Bir şehirde Ankara’dan atanmış valiye emanet edilebilen ama o şehrin insanlarınca seçilmiş belediye başkanına emanet edilemeyen ne gibi bir iş olabilir? Valinin yapabildiği ama belediye başkanının yapamayacağı ne olabilir? Şehirlerin emniyet müdürleri, savcıları, hakimleri neden Ankara’dan atanır? Okuldaki öğretmenin, hastanedeki doktor ve hemşirenin tayini neden Ankara’dan yapılır? Demokratik yolla seçilmiş yöneticilerin ü zerindeki bu vesayet Türkiye demokrasisi üzerindeki en büyük, en güçlü, en köklü vesayet aslında. Ama bunu konuşmuyoruz bile. Türkiye’deki pek çok akıl dışılığın ardında da yerel demokrasiye duyulan korku yatar zaten. Kürt sorununun çözümsüz kalmasının sebeplerinden biri de yerel demokrasi korkumuz değil midir? Yerel demokrasinin olmadığı bir ülkede, genel demokrasi de beklenmez. Yerel siyasi liderler çıkarması engellenen bir sistem, ister istemez tek adamlara bağımlı kalır.”


Son sözünden hareketle sevgili Berkay’ın görüşlerinin çoğuna katılmamak mümkün değil. Zaten yerel demokrasinin olmaması yüzünden bu ülkede liderler oligarşisi geçerli. Ama başta bahsettiği “Ankara’daki hükümetler” de demokratik yollarla seçilmiş ise “sivil vesayet” ten nasıl söz edebiliyor? Sorun çok farklı nedenden kaynaklanıyor iken halkın oylarıyla seçilmiş hükümetleri; sivil-asker bürokratik vesayetçi yapıyla bir tutması çok doğru değil.


Literatürde ademi merkeziyet diye adlandırılan ve gelişmiş demokrasilerde uygulanan yerinden yönetim anlayışı hepimizin özlemi. Buna ilk engel Berkay’ın dediği gibi bölünme korkumuz. Ama daha büyük bir engel var ki onu aşmak ve tam demokrasiyi içselleştirmemiz yıllar alacak. Problem ezberci eğitim sistemimizde. Hiç dikkatinizi çekti mi? Bu ülkede müteşebbis insanlar genelde ortaokul ya da lise mezunudur. Milyarlık şirketleri fabrikaları kurarlar. Peki yanlarında çalışan genel müdürler, üst düzey yöneticiler kim? Üniversite bitirmiş ve doktora mastır yapmış kariyer sahibi adamlar. Memleketin okumuşları kendi işini kurmaktan aciz ama biraz aileden varlık desteğiyle de olsa az okumuşlar cesur müteşebbis, dünya firmalarına kafa tutuyorlar.


Demokrasi kelime anlamıyla “kendini yönetmek” demek. Kişinin kendi kendini yönetebilmesi için de ayaklarının üstünde durabilecek özgüveninin gelişmiş olması gerekmektedir.


Dünyada iki tür eğitim sistemi var. Biri anglo-sakson  eğitim tarzı (İngiltere kaynaklı); bir diğeri de Latin eğitim tarzı. Bizde uygulanan Latin eğitim tarzıdır. Anglo-sakson eğitim tarzı; bireyin kişisel gelişimine önem verir. Amaç özgüveni yüksek, özgür, sırtına çantasını alıp dünyayı dolaşabilecek bireyler yetiştirmektir. Bu sistemde öğretmen adeta kişisel gelişim uzmanı gibidir.


Latin eğitim sisteminde ise; kişiye bilinen bütün bilgiler yüklenerek ezberletilir. Yüklenmiş bilgiyi en iyi hatırlayanı da sistem en başarılı varsayar. Ama ne yazık ki en çok da o başarılı sandığımız kişiler korkar hayattan ve gelecekten. Üstüne üstlük bir de bizdeki gibi sistem tarafından itilmiş, horlanmış tipler iseniz yandı gülüm keten helva. Çocuk iken evde aile içi şiddet, okulda öğretmen dayağı, askere git onbaşı çavuş dayağı, işyerinde şef patron baskısı. Şöyle bir deyiş yok mu? ”Şef ne derse ne yapsa haklıdır”.    Ee şimdi bu kişi nasıl ayaklarının üstünde durabilen, özgüveni yüksek birey olabilecek? Nasıl kendi kendini yönetecek? Nasıl yaşadığı apartmanın yönetimine katılacak? Yaşadığı çevrenin sorunlarıyla ilgili sivil toplum çalışmalarında görebilir misiniz bu sistemde yetişen insanımızı? Tam tersi yanlış eğitim sistemiyle ruhu iğdiş edilen insanlarımız kurtarıcı bekler. “Kurtar bizi baba”, “nerede bu devlet” bizde çok klişe deyiş ve yaklaşımlardır.


Fena halde yanılıyorsunuz sayın İsmet Berkay. Sevgili halkımız yönetimde söz sahibi olduğu demokrasi özlemiyle içten içe yanıp tutuşsa da  devleti ve merkezi otoriteyi kutsar. Devlete ve onun göndereceği bürokrata güvenir; kendine ve kendi seçtiğine değil… Çünkü yetiştiği sistem onu alabildiğine sindirmiştir. Siz İngiltere’nin yazılı olmayan anayasasını bu ülkeye getir seniz de bu ülkede gerçek demokrasinin oluşması çok güç. Çünkü kendi kendini yönetmek gibi bir talep yok.


Bunun için yapılacak şey Gandi’nin sabrıyla, mevcut öğrenim sisteminin dışında kendimizi, çocuklarımızı, arkadaşlarımızı, top yekün halkımızı  ÖZGÜVEN konusunda EĞİTMEK.


Demokrasi için bedel ödemek gerek…

Önceki ve Sonraki Yazılar