ŞEREF PINARBAŞI

ŞEREF PINARBAŞI

TORUNLARIMDAN MEKTUP VAR MEKTUP -1-

 

Dede             

Biz Yaren ve Yiğit kardeşler olarak tam 1,5 yaşını geçtiğimizin 7. günündeyiz. Bu ilk mektubumuzu ikizler olarak birlikte yazıyoruz. Bundan sonraki mektuplarımızı ayrı ayrı  da yazacağız.

Dede biliyorsun, Annemizin karnında 37 hafta yattık. Biraz zorlandık. Çünkü bir kişinin yerinde sıkışık olarak yaşamaya çalıştık. Ben Yaren, Yiğit’e arada bir tekmeler savuruyor, bundan da zevk alıyordum. Ama annem kafama kafama tokatlar atarak durdurmaya mı? Yoksa sevmeye mi çalışıyordu, bilmiyorum. Bu durum daha çok hoşuma giderek annemin karnında daha çok  tekme ve çırpınmalarımla, ekmek elden su gölden, sıcacık bir yuvamızda iki kardeş haşır neşir yaşıyorduk.

29 Kasım 2011 bir pazartesi günü,   Yiğit sabah saat 10.05 gibi, bundan beş dakika sonrada Yaren saat 10.10 gibi, ışıklanan dünyaya geldiğimizi fark ettik. Sonra da hemen saat 11’de odaya geldik. Annemizin memesine, önce yaren sonra Yiğit sarıldık. Çok zorlanıyorduk dede. Çenemiz tutmuyordu. Memenin ucunu kaçırıyorduk, ama midemize annemin o ilk koyu sütü de geldikçe, sanki bize can geliyordu. Zorlansam da o sütü emmeyi ikinci saatimizde hızlandırdık. Ben Yiğit 2765 gram, ben Yaren de 2610 gram geliyorduk. Senin anlayacağın dede incecik bir çiçek yaprağı gibiydik. Buna rağmen sağlığımız oldukça yerindeydi. O günden bugüne tam tamına 18 ay 6 gün geçti. Bugün 7. gün geçmektedir. Şu anda ben Yiğit 10 kg. 600 gr., ben Yaren 10kg.700gr. geliyoruz.

Şimdi bu mektubumuzu yazıyor bizim sizden beklentilerimizi, buna karşın sizin bizi ne derece yanıtladığınızı zaman zaman gerilere giderek anılarımızı, zaman zaman da ileri geçerek neler yapacaklarımızı  yazacağız.

Örneğin sen daha bu sabah saat 07.00’de bize, yatak odamıza geldiğinde, sesini duyunca önce ben Yaren uyanmıştım. Benim ağzımdaki yalancı memeyi sana vererek (çünkü ağzımdaki yalancıyla konuşamadığımızı sen hatırlatmıştın.) Yiğit’i uyandırdım. Dede ben Yiğit de uyanınca seni göremedim. Sesini duyuyordum ama gözümü açmada zorlanmış olacağım ki seni göremiyordum. Kaygılandım. Sonra gözümü açıp sana yanaştım. Yaren ve ben senin kucağında bizim yataklarının üzerinde oturduk. O sırada annem elbiselerimizi getirdi. “Biriniz bana gelin, ben giydireyim’’ dedi. Ama ne ben Yaren, ne de ben Yiğit Annemin giydirmesini istemedik. Bizi sen giyindir diye direttik. Çünkü annem olsun, babam olsun, hatta anneannem olsun, elbisemizi giydirirken zamanla bize kızıyorlar. Çok zorumuza gidiyor dede, bize niye kızıyorlar anlamıyoruz, giymek için çaba sarf ediyoruz. Ancak o kadar beceriyoruz. Oysa giydirirken işi uzatan onlar. Canımızı sıkan onların bu siftinip durmalarıdır. Haa! arada bir şaka yapmak için, Ben Yiğit biraz da keyif yapmak için, yatağın üzerinde yuvarlanıyorum. Bu onların kızması için iyi bir nedenmiş gibi “Oğlum ne yapıyorsun sen, gel giy şunu” diyerek sertleşmeye başlıyorlar. Sanki hiç şakadan anlamıyorlar gibi.

Sevgili dedeciğim. Aranıza geldik geleli, kendimize sizlerin arasında bir yer açmaya çalışıyoruz. Bu çabamızı çoğu kez iyi karşılıyorsunuz. Ama zaman zaman bizi şaşırtan şekilde sanki bu yer açma çabamızla kötü bir şey yapıyormuşuz gibi  azarlıyorsunuz. Bu anlamda bizi en çok anlayan sensin ve sana bu yüzden neşelenerek geliyoruz. Örneğin bazen biz birbirimize (Yaren-Yiğit olarak) kavgalaşıyoruz. Bizimkinin şike bir döğüş olduğunu bilen sen, bizi anlayıp bu çağırış bağırış sırasında dahi, ikimizi de kötü yaptığımız duygusuna kaptırmadan aralaştığımızı görüyorsunuz. Herkesten de bunu bekliyoruz.

Dedeciğim,  diğer mektuplarımızı teker teker de yazacağımızı hatırlatıyor, neşeyle öpüyoruz seni.

Yaren-Yiğit Kardeşler

Yeni Dünyalılar 

Önceki ve Sonraki Yazılar