ABDULLAH ZİYA KABAK

ABDULLAH ZİYA KABAK

TÜRKİYEDE KADIN OLMAK ZOR

 

Türkiye’de kadının yeri, ebeveynlerinin damarlarındaki kandır. Eşlerinin baş tacıdır. Çocuklarının sırdaşıdır.

Aile büyükleri, kızlarımız bizim canımızdır. Eşler, kadınlarımız, bizim başımızın tacıdır. Çocuklar, annelerimiz bizim canımız ciğerimiz diyorlar.

Gerçekler böyle midir acaba? Köylerde yaşayan kadınlar, yuvayı dişi kuş yapar deyiminin ta kendisidir.

 Sabah ezanla yatağından kalkar. Ocağa kahvaltılık çorbasını koyar. Çorba ocakta pişerken, davarlarının altlarını temizler. Bebesi varsa eğer, onun altını temizleyip karnını doyurur. Okula giden çocuğu varsa onun karnını doyurup okula gönderir. Ev işlerini bitirince sofrayı hazırlar. Kocasıyla kahvaltı yapar. Kahvaltıdan sora davarları araziye sürer. Akşama kadar çobanlık yapar. Bütün bunlar yetmezmiş gibi ömür boyu üç maymun oynamak zorunda bırakılır. Karşılık verecek olursa, vay onun haline. 

Kentlerde oturan kadılarımızın durumları ise, bölge koşullarına göre değişiyor. Birçok kadınlarımız, işsizlikten dolayı evlerinde oturmak zorundadır. İş bulup da çalışan kadılar ise ev ekonomisine katkıda bulunuyorlar. Eve giren ekonomi güç yükseldikçe, aile bağlarının güçlendiğini görüyoruz.

Bütün bunlara rağmen, Türkiye de yaşayan kadılarımızın birçoğunun evdeki yeri, kaşık düşmanı, eksik etek, sırtından sopayı karnından sıpayı eksi etmeyeceksin sözlerinin baskısı altıda yaşamlarını sürdürmektedirler.

Yıllardan beri Türkiye’de öldürülen kadın ve kızların sayıları binlere ulaştığını görürüz. Ölüm sebeplerinin başına töre cinayetleri gelmektedir. İkinci sırayı, namus cinayetleri gelmektedir. Üçüncü sırayı, sevgi sözcüğü altında kıskançlık cinayetleri yer almaktadır.

Oysa Amerika ve Avrupa ülkelerinde yaşayan kadınların yeri, kanunlarla belirlenmiştir. Kocası tarafından, kadına kem gözle bakmak, hakaret etmek, kanunlar çerçevesinde ağır bedel ödemek demektir. Ama Türkiye’de?

 

Önceki ve Sonraki Yazılar