BELLEKTE GÜNCE (4)

 

-2013’te Neler Söyledik,

Neler Yazdık, Neler oldu?-

Okul yıllarımızda coğrafya dersi öğretmenimiz ülkemizin yerini tanımlarken “TÜRKİYE ÜÇ TARAFI DENİZLERLE, DÖRT TARAFI DÜŞMANLARLA ÇEVRİLİ” bir kara parçası derdi çoğunlukla… Çevremizdeki ülkeler hem komşumuz hem de düşmanımızdı. Bu nasıl olurdu? Anlamlandıramazdık o zamanlar. Evimizin çevresinde hatta başka mahallelerde komşularımız vardı ve ilişkilerimiz çok iyiydi. Hepsi bizim dostlarımızdı. İyi günde mutluluklarımızı paylaşır çoğaltır, acılarımızı  gönül gönüle  azaltırdık. “Komşuluk ve Düşmanlık iki zıt kavramdı.” Ama kendimizi anlamaya başladığımızda Vehbi’nin Kerrakesi ortaya çıkmaya başlamıştı. Yeryüzünü paylaşamayan insanlar, aynı coğrafyanın insanlarını düşman kılarak silah pazarını genişlettiğinin farkına vardığımızda yaşayamadığımız çocukluğumuz bizi çoktan terk etmişti.

Uzaydan bakıldığında dünyamız uçsuz bucaksız sınırsız ve herkese yetecek bir yeryüzü parçasıdır. Nimet külfet dengesinin kurulduğu bir dünyada, silahlanmaya  harcanan emeğin ve paranın yeryüzünü güzelleştirmeye yöneltildiğinde nasıl bir yaşama kavuşulacağını imgelemek bile zor şu an. Ama yüreğine insanlık sevgisi tohumlayamamış insanların dünyanın tek egemeni olduğu günümüzde çoğunluğun bilinçlenip güzellikler için mücadele etmesi ve uğraşıyı zaferle taçlandırması oldukça zaman alacağa benzer.

Geçtiğimiz günlerde ülkemizde yapılan bir ankette ”Türkler hiçbir ülkeyi sevmiyor” sonucu çıkmış. Ve adı geçen bir çok ülkeye karşı olumsuz düşünceler besleyenlerin oranı  %80’lere  kadar çıkıyormuş. İşin garibi insanlarımızın tanımadıkları insanlara duydukları kin ve düşmanlığın bu denli büyük olması.

(…)

 * Yaşam olduğumuz yerle, olmak istediğimiz yer arasında yaşadığımız ‘gel-git’lerle geçip gidiyor. Hem de inanılmaz bir hızla. Yaşamın hızını fark edemiyoruz. Dünyanın evrendeki dönüşünü hissedemediğimiz gibi. Eksiğimiz farkında olamamak.

* “Farkındalık” öz gücümüzün temelidir. İrademizin gücünü farkındalığımızdan alırız. Güçlü bir irade bizi hedeflerimize az emekle kısa zamanda ulaştırır.  Bu da istediğimiz yerde olmayı kolaylaştırır.

* İrademizi kuşatan ve bizi durağan kılan; yaşamımızı başka güçlerin yönlendirdiği inancıdır. Yaşadıklarımızın yazgımız olduğunu, kaderden kaçılamayacağını düşündükçe isteklerimiz gerçekleştirmemiz mümkün olmamaktadır çoğu kez. Kadercilik iç potansiyelimizin en büyük engelidir.

* Çevremizdeki bir çok insan ne yazık ki yeteneklerinin öz güçlerinin farkına varmadan, kendilerini kaderlerine terk etmişler ve yaşamlarını rastlantıların değiştireceği beklentisi içine düşmüşlerdir.

* Oysa her insan; kendi hayatının efendisi olma çabasını sürdürmeli yaşamını kuşatan engelleri bir bir ortadan kaldırma uğraşısı içine girmelidir. Yaşama tam anlamıyla yerleşmek,  kendi isteklerimize göre yaşamak ve geleceğimize hükmedebilmek bizi, “hayatımızın efendisi” yapar.

* “Hayatımı  isteklerimle biçimlendirdim.” diyebildiğimizde, “Kendimiz miyiz?” sorusunun yanıtı “Evet.” olacaktır.

(…)

Bir bilge; “Okumak ve gezmek, kendi dışımıza çıkmaktır.” demiş.

Kendi  dışımıza çıkmak.  Bunu ne kadar becerebiliyoruz? Yaşam dağarcığımız, düşlediklerimiz, hayal ettiklerimiz, beklentilerimiz, düş kırıklıklarımız, yaşadıklarımız, hatalarımızdan oluşan ve birbirini tamamlayan parçalardan oluşmuştur. Hep saklımızda bir şeyler vardır. Bazen kendimize bile itiraf edemediğimiz duygu ve düşüncelerimiz. Bu, insanın doğası gereğidir. Oysa insanın yaşadıklarını, duygularını, özlemlerini paylaşacağı gerçek bir dosta gereksinmesi  olmuştur her zaman. Sevmekten öte güvenilecek bir dosta.

Böyle bir dosta sahipseniz, korkmadan kendi dışınıza çıkabilirsiniz. Paylaşmak da bir bakıma kendi dışımıza çıkmaktır. Her insan koskoca bir evrendir. Aynı kar taneciklerinin bir birine benzemediği gibi, hiç birimiz birbirimize benzemeyiz. Bazen öyle dostluklar kurulur ki iki insan sanki tek bedende, tek ruhta bütünleşmiş gibidir. Aynı şeyi düşünürler, hissederler ve arzu ederler. Eş ruh ya da ruh ikizi olduklarını düşünecek kadar yakınlık hissederler. Herkesin yaşamında bu tür birlikteliklere rastlanır.

(…)

Zayıflığımızın,  eksikliğimizin ve kusurlarımızın  yaşamdaki kırılmaların nedeni olduğunun farkında birisi olarak, zaman zaman okuduğum ve metinlerden birisi de, Rahmetli Bülent Ecevit tarafından Türkçeleştirilen  Rudyard Kipling’e ait.

***

İNSAN

“Çevrende herkes şaşırsa, bunu da senden bilse, sen aklı başında kalabilirsen eğer, herkes senden kuşku duyarken hem kuşkuya yer bırakır, hem kendine güvenebilirsen; eğer bekleyebilirsen usanmadan yalanla karşılık vermezsen yalana, kendini evliya sanmadan kin tutmayabilirsen, kin tutana düşlere kapılmadan düş kurabilir yolunu saptırmadan düşünebilirsen; eğer ne kazandım diye sevinir, ne yıkıldım diye yerinir, ikisine de vermeyebilirsen değer, söylediğin gerçeği eğip büken düzenbaz kandırabilir diye safları dert edinmezsen, ömür verdiğin işler bozulsa da yılmaz koyulabilirsen işe yeniden; döküp ortaya varını yoğunu bir yazı-turada yitirsen bile, yitirdiklerini dolamaksızın dile baştan tutabilirsen yolunu, yüreğine sinirine dayan diyecek direncinden başka şeyin kalmasa da, herkesin bırakıp gittiği noktada sen dayanabilirsen tek, herkesle düşüp kalkar erdemli kalabilirsen; unutmayabilirsen halkı krallarla gezerken dost da düşman da incitemezse seni ne küçümser ne de büyültürsen çevreni her saatin her dakikasına emeğini katarsan hakçasına; her şeyiyle dünya önüne serilir üstelik oğlum adam oldun demektir”

Esen kalınız…

Önceki ve Sonraki Yazılar