KATILIMCILIK YOKSA DEMOKRASİ YOKTUR

   Demokrasi, sadece her şeyin özgürce konuşulabildiği bir ortam yaratmaz. Aynı zamanda konuşan kişinin uygarca dinlendiği, sözünün kesilmediği, sataşma yapılmadığı ve saygı çemberi içine alındığı bir düzeyi de içerir.

Demokrasi bir kültür sorunudur.

Yasalarla güvence altına alınan özgürlükler zincirinden çok başka ve çok fazla bir nitelik yoğunluğu gerektirir.

Demokrasi, her şeyden önce çoğulcu bir yönetim biçimini içerir.

Belirli aralıklarla seçim sandığına giderek oy kullanma hakkının çok ilerisindeki bir katılımcılık bilinç ve olgunluğunu gerektirir.

Bireyler demokratik ortam içerisinde kişisel hak ve özgürlüklerini sonuna kadar kullanarak yurttaş ya da vatandaş olma imkânına erişirler.

Siyasete yakın durma ve ona katılma uygar bir yurttaş olmanın en başta gelen kriteridir. Siyaset, siyasetçinin içinde uğraş verdiği bir “meslek” dalı değildir. Tam tersine demokratik bir ortam içerisinde oluşan siyaset her yurttaşın, her an ve her koşulda katıldığı, beğeni, tepki ve düşüncesini özgürce ortaya koyduğu bir birlikte yaşam modelidir.

Siyaset her yurttaş için, vazgeçilmesi ve ertelenmesi mümkün olmayan bir sorumluluk alanıdır.

Demokrasi ancak yurttaşları bu nitelikte bir sorumluluğa ve sonuç olarak da siyasi bilince ulaşmış toplumlarda gerçek anlamda işleyebilir. Sözünü ettiğimiz sorumluluk ve siyasi bilinci oluşmamış toplumlarda ise, bir takım kişi ya da zümreler ortaya çıkar ve egemenlik hakkını gasp eder ve ülke halkını bir sürü gibi güder ve yönetir.

Katılımcılığın olmadığı bir toplumda diktatörlüğün filiz vereceği mümbit bir tarla vardır. Bu tarlada her türlü baskı, dayatma, tek adam despotluğu ve benzeri uygarlık dışı rejimler oluşur, kökleşir ve sürer gider…

Katılımcılık yoksa, demokrasi yoktur.

Sömürü, talan ve hortum vardır, hakça paylaşım ve sosyal adalet yoktur.

Haksızlık, adam kayırma ve her tür adaletsizlik vardır, ama hukuk yoktur.

İktidar vardır, ama gerçek denetimi yoktur.

Siz istediğiniz kadar modern ve uygar bir anayasa yapın ve yürürlüğe koyun. Yasalarınızı çağdaş demokratik değerlere göre oluşturun… Eğer bu yasaların uygulanması aşamasında katılımcılık esası halkın bilincine yeteri ölçüsünde yerleşmemişse ortam eski tas ve eski hamam çerçevesinde yürür gider…

Sorun, yönetenlerin yönetilenler tarafından özgürce denetlenmesi noktasında düğümlenmektedir.

Söz konusu denetim işlevi en küçük yönetim birimlerinden en üst yapılanmalara kadar yaygın bir biçimde kurulmalıdır.

Üye olunan demokratik toplum kuruluşları, ikamet edilen apartman ya da mahallenin yönetimi, yerel yönetimler, il yönetim organları ve en üst yönetim organlarında kararlarının oluşması, eylem planlarının belirlenmesi, yapılan [ya da yapılmayan] işlerin denetlenmesi gibi çok geniş bir çerçeve içindeki sürdürülen faaliyetlere yurttaşların aktif olarak katılması gerçekleştiğinde ve gerçekleştiği oranda demokrasi hayata geçirilebilir.

Eğer demokrasi hayata geçirilmiyor da, sadece anayasa ve benzeri statülerde bir takım süslü cümlelerin içine hapsedilmiş bir biçimde pinekletiliyorsa, o ortamda demokrasiden söz etmek mümkün asla değildir.

Demokrasiyi gerçek [ve ileri] demokrasi haline getirecek olan temel öğe yurttaşların sorumluluk bilincidir. Bu sorumluluk yeteri kadar gelişmemiş ve katılımcılık bilincine erişmemişse, siz istediğiniz kadar anayasa değiştirin, dilediğiniz kadar süslü cümlelere sığının, o ülkede demokrasiden söz edilmesi mümkün değildir…

Önceki ve Sonraki Yazılar