KENAN ÖZCAN ile söyleşi

KENAN ÖZCAN ile söyleşi

KENAN ÖZCAN ile söyleşi


K. Yalçınkaya : Sayın Kenan Özcan 2002 yılından beni sizi politika sahnesinde görüyorum. Politikaya atılmak bir tesadüf mü oldu? Yoksa daha önceden tasarladığınız bir karar mı?
K. ÖZCAN : Toplumlar sosyolojik yönden her 20-30 yıl içinde... Yani nesil değiştikçe dönüşme meydana gelir. Türkiye"de de böyle olmuş. Örneklemek gerekirse, Tanzimat Fermanı, Meşrutiyet"in ve Cumhuriyet"in ilanı, çok partili hayata geçiş süreci 24 Ocak kararıyla serbest pazar ekonomisi ve bugün Türkiye"nin içinde bulunduğu değişim süreci. 2002"de bana ilçe başkanlığı önerildiğinde, davete soğuk baktım. Çünkü benim hayatta tek talip olduğum konu Allah"ın rızasını almak. Siyaset, yönetim demek. Yani başkaları adına karar almak ve vermektir. Bu yüzden siyaset insanın egosunu şişiren bir şovdur. Ancak konuşmamın başında işaret ettiğim düşünceler ışığında siyaseti kabul ederken, çok düşündüm. Sonuçta siyaset, hizmet edebilmenin yegane yoludur. Vitrinde olmasam da, sahne arkasından yararlı işlere vesile olurum diye kabul ettim.

K. Yalçınkaya : Sayın Özcan, son 10 yıl içinde politikayla aranız nasıl oldu? Politikayı sevdiniz mi?
K. ÖZCAN : 2004 yılında AK Parti adına Belediye Başkan Adayı olunca, politikayı daha iyi öğrendim. İnsanları daha iyi tanıdım. Siyasetin mutfağında olduğum için, beklentilerim yok. Şu anda da geri plandayım. Hiçbir çıkar düşünmeden insanlara yararlı hizmetler vermeyi düşünüyorum.

K. Yalçınkaya : 2009 Yerel Seçimlerinde İl Genel Meclisi Üyeliğine seçildiniz. Bu görevi çok sevdiniz gibi geliyor bana. Ne dersiniz?
K. ÖZCAN :
Bana bir görev verilirse onu en güzel şekilde yapmaya çalışırım. İl Genel Meclisi Üyeliğim halkımın bana verdiği bir görevdir. İl Genel Meclisi"nde 4 yıldır görev yapıyorum. Mecliste 14 komisyon vardır ve üyeleri her yıl değişir. Bizim bir talebimiz olmadığı halde arkadaşlarımız ısrarla her yıl bizi plan bütçe komisyonuna seçerler. Mecliste parti il başkanını temsil makamı olan Grup başkan vekilliği görevine de her yıl arkadaşlarımız oy birliğiyle bizi uygun görürler. Aynı şekilde Mülki Amirlerimizin ve arkadaşlarımızın tensibiyle ; Kuşadası Kongre Merkezi inşaatının ya da Söke Organize Sanayi Bölgesinin yönetim kurulu görevlerine getiriliyoruz. Bunlar ilçemiz ve şahsımız adına gurur verici şeyler…  

K. Yalçınkaya : Sayın Kenan Özcan, siz Büyükşehir konusunda oldukça donanımlısınız. Size görev verirlerse kabul eder misiniz?
K. ÖZCAN :
Eğer Söke için faydalı olacaksa kabul ederim. Ama söyleşinin başında belirttiğim gibi, biz hiçbir şeye talip değiliz Allah"ın rızasından gayrı… 

K. Yalçınkaya : Geçenlerde Söke"ye gelen Aydın eski Belediye Başkanı Hüseyin Aksu, köylere giden yolların sağının ve solunun imara açılmasından söz etti. Yolun dışında her iki tarafta yüzellişer metrelik alanın imara açılmasını istedi. Büyükşehir yasasında böyle birşey var mı?
K. ÖZCAN : Büyükşehirin amacı kaynakları daha verimli kullanmak üzere yerelde, il merkezinde, ilin topyekün kentsel gelişimini sağlamak iyi bir uygulamadır. Sonra Hüseyin Aksu birikimli bir insan. Yıllardır bu konulara eğiliyor. Köylerdeki hayat standartlarının yükseltilmesi ve kentle aynı gelişmişliğe sahip olması amacıyla böyle bir modeli öngörüyor olabilir. Geçen yıl Büyükşehir yasası çıkarken, bu konuyu Hüseyin Aksu ile uzun uzun konuşup, tartıştım. Onun hayali köy yollarının imara açılmasıdır. Bunun dışında bir yorum yapmak istemiyorum.

K. Yalçınkaya : Büyükşehir uygulaması başlayınca Aydın"a aktarılacak kaynaklar artacak mı?
K. ÖZCAN :
Elbette artacak. Bugüne kadar İller Bankası kanalıyla yıllık bütçe gelirlerinin % 2,85"i Belediyelere ve % 1,15"i İl Özel İdarelerine hazine yardımı olarak gönderiliyordu. Mevcut büyükşehir belediyeleri de ildeki vergi gelirlerinden % 5 pay alıyordu. Örneğin nüfusumuzla orantılı Aydın"daki 17 ilçe ve 36 belde belediyesine ve il özel idaresine gelen kaynak toplam 270 milyondu. Şimdi bu kaynak en az iki katına çıkıyor. Şöyle ki Türkiye"nin 2013 yılı bütçe gelirleri tahmini 317 milyar lira. Şimdi ilçe tek belediye olduğundan hem köy, hem şehirdeki yaşayan nüfusa bu paranın % 4,5"u gönderilecek. Büyükşehir belediyesi de ildeki vergi gelirlerinin % 6"sını alacak. Üstelik belediyeler yatırım bütçelerinin %10"nunu 10 yıl boyunca köylerin altyapısına ayırmak zorunda.  

K. Yalçınkaya : Okul yapımı ile ilgili çalışmalarınız var mı? Bilindiği gibi 4+4+4 sistemi yüzünden okullarda derslik sıkıntısı baş gösterdi. Bu sorun nasıl aşılacak?
K. ÖZCAN :
Gerçekten bir sıkıntı var ama tam olarak derslik sıkıntısı değil. Sıkıntı öğrencilerin sabah ve öğleden sonra ikili öğrenime geçmesi. İlk dörtleri sabahın köründe okul yoluna düşmesi veya ikinci dörtlerin akşamın karanlığına kalması insanı üzüyor. Bu nedenle Bakanlık acilen kampüs liseler uygulamasına geçiyor. Yani büyük ilçelerdeki bütün lise seviyesindeki okulların hepsi tek bir kampüste toplanacak. Şehir içindeki lise binaları da ikinci dörtlere tahsis edilip tekli eğitime dönülmüş olacak. Bu projeye çok ciddi kaynak ayrılmış olup 2016 sonunda tüm ülkede hayata geçirilmiş olacak. Liselerin kampüsü alanı için  Akçakonak köyünde daha önce cezaevi için tahsis edilen 138 dönümlük araziyi Milli Eğitim Bakanlığına kazandırmak için çalışma devam ediyor. Bu orta vadeli bir plan... Kısa vadede ise Çeltikçi Mahallesi Sağlık Ocağı yerinin Milli Eğitime devri ile Sosyal Güvenlik Kurumuna ait 17 dönümlük araziyi Maliye Bakanlığı tarafından satın alınarak, Milli Eğitim Bakanlığına tahsis edilecek. Ve bu iş için çalışmalar yürüyor. Mesela Sağlık Ocağının bitişiğinde Belediyeye ait bir arsa var. Bu arsa bütünüyle birleştirilerek buraya 18+18 derslik okul inşa edilecek. 

K. Yalçınkaya : İlçemizin % 42"sinin heyelan riski taşıdığı konusunda ne düşünüyorsunuz?
K. ÖZCAN : Ülkemizde afet riskinin yüksek olmasının yanında imar mevzuatının da yetersiz kalması sebebiyle yeni bir mevzuat düzenlemesine ihtiyaç duyulmuş ve 31.05.2012 tarihinde 6306 sayılı, “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında” kanun yayınlanmıştır. 04.08.2012 tarihinde ise bu kanunun uygulama yönetmeliği yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Kentsel dönüşüm yasası , afet gerçekleştikten sonra yaraları sarma değil; afet ihtimaline karşı önlem alma anlayışıyla hazırlanmıştır. Yasayı kısaca açıklamak gerekir ise;
- Riskli olduğu bilimsel verilere göre belirlenecek yapılar mutlaka yıkılacaktır.
- Kanunun özü anlaşma usulüdür ve anlaşma yolu ile riskli yapısını yıktıranlara kredi, konut ve iş yeri tahsisi, konut sertifikası verilecektir.
- Uygulamanın temelde vatandaşlarca yürütülmesi amaçlanmış, devletin sağlayacağı yardım ve destekler dışında müdahalesi asgariye indirilmiştir.
- Kanunun uygulanmasında özellikle yerel yönetimler etkin bir şekilde yetkilendirilmiştir. Kentsel dönüşüm sürecinde büyükşehir ve ilçe belediyelerine ve TOKİ"ye büyük görevler düşmektedir.
Geçmişe dönük mevzuat, kişi ve kurumları tartışarak zaman kaybediyoruz. Bir an önce İlçemizin % 42"sinin heyelan riski taşıdığı ve heyelan bölgeleri ; bilimsel verilerle prosedürüne uygun belirlenmelidir. Sayın Milletvekillerimizin heyelan bölgesini ziyareti ve ifadeleri; Kaymakamımız, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğümüz, İl Afet Müdürlüğümüz ve Belediye yetkililerimiz ile koordineli bu çalışmanın bir an önce yapılmasına dönüktür.

K. Yalçınkaya : İlimiz siyasetinde; Söke"nin, Merkez ve Nazilli kadar etkin olamadığı düşüncesine katılıyor musunuz?
K. ÖZCAN : Evet böyledir ya da hayır öyle değildir anlamında verileri tartışmanın ve analiz yapmanın bir anlamı olmasa gerek. Sonuç olarak böyle bir algı var. Aydın"ın batı bölgesi diyebileceğimiz Kuşadası, Söke, Didim ve Germencik bölgeden milletvekili çıkmasını arzu ediyor. Çok partili hayata geçtiğimizden bu yana vilayetin milletvekillerinin çoğu merkez veya Nazilli bölgesinden seçilmiş. Neden? Çünkü oralardaki adayların arkasında hep geniş halk desteği görülmüş ve partilerin genel merkezleri onları aday göstermiş. Peki batı bölgesi ne yapmış? Sadece “burası Söke, zor yer” diye böbürlenmişiz. Devlet dahil kimseye minnetimiz yok; okulumuzu sağlık tesislerimizi kendimiz yapıyoruz. Ne de olsa buralar “Ağalar Memleketi”. Bölgemizde uzlaşma kültürü yok. Derin siyasi kamplaşmalar var. Her şeyi karşılıklı feodal ilişkiler ağıyla çözmeye çalışıyoruz. Egolarımız çok yüksek, kendimizden başkasını zor beğeniyoruz. Empati yapıp kendimizi karşımızdaki insanın yerine koymak yok. Aramızdan birisi biraz ön plana çıksa hemen onu çekiştirmeye başlıyoruz. Bu anlayış her bölgede yok mu? Tabii ki var ama diğer bölgelerde eleştirdiğim bu düşünce tarzı azınlıkta kalıyor. İnsanlar birbirine daha bağlı. Şimdi ben bunları söylüyorum diye çok kişi kızıyor ama ne yazık ki gerçek bu. Biraz daha anlayışa, biraz daha hoşgörüye ve bolca birbirimizi sevmeye ihtiyacımız var.

K. Yalçınkaya : Yaptığınız açıklamalarla okuyucularımızı aydınlattığınız için teşekkür ederim.
K. ÖZCAN : Söyleşide Sökeliler"e katkıda bulunduysam ne mutlu bana, teşekkürlerimi sunarım.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.