SIRASI GELMİŞKEN “KADINLAR”

Ne zamandır yazmak istiyordum kadın hakları konusunu.
O kadar çok ve o kadar boş kullanıyoruz ki bu iki kelimeyi, artık ne zaman karşımıza çıksa iki dakikamızı ya ayırıyor ya da ayırmıyoruz.
Bizler, kadın haklarını sokakta slogan atan insanlardan takip ediyoruz. Ne zaman bir kadın kocası tarafından dövülse, o zaman bir iki yorum yapıyoruz arkasından, o da zaten en fazla iki gün sürüyor.
Son zamanlarda kadın cinayetleri çoğalınca, biraz kendimize gelir ve bazı soruları sorar olduk.
Acaba sorun ne?
Naçizane söyleyeyim.
Sorun Van depreminde evi yıkılan kız çocuğunun dağda hayvanları otlatırken, sırf deprem dolayısıyla yolu oraya düşen muhabirin, “Neden okula gitmiyorsun” sorusuna verdiği cevapta gizlidir. Sorun “babam kız çocukları okula gitmez diyor” cevabıdır.
Kız çocukları okula gitmez, peki sonra ne olur biliyor musunuz?
O kız çocuğu üç beş kuruşa satılır. Sonra satın alan kişi nam-ı diğer kocası, onu yeri gelir döver yeri gelir sever. Dövse de kocasıdır, sevse de. Çünkü o kadın bilir ki, dağda otlattığı koyun kadar değeri yoktur. İnsan olarak değerini bilmeyen kadının, kadın olarak değerini bilmesi beklenemez. O kadın artık programlanmıştır. Ben kadınım ve yapmam gereken şu şu şudur. Aynısını o da kendi kızına öğretir. Sen kız çocuğusun ve her hangi bir hakkın mevzu bahis değilken, sorumlulukların şunlardır.
O kadınlar çalışır, o kadınlar on-on beş çocuk doğurur, o kadınlar bir paçavra gibi yaşar ve o kadınlar yeri gelir öldürülür. Onlar dağlarda bayırlarda, zamanlı zamansız kefenleri giyerken, bizlerin ovalarda pembe, kırmızı, siyah, mor kurdeleler takmamız nafiledir.
Samimi olmalıyız.
Samimiyet, sokakta iki adım yürümekten çok daha ileridedir. Mesela kaçımız okul nedir bilmeyen o kız çocuğunu okutmak için koruyucu aile olabiliriz?
Ya da bırakın hukuksal engelleri, kaçımız o babayı ikna edip her ay okul için gereken parayı gönderebiliriz?
Kaçımız dağda koyun otlatan o çocuğa ve diğerlerine bu iyiliği yapabiliriz.
Şu bir gerçektir ki; karısını satın alan, döven, söven, öldüren o erkekte bir kadının çocuğudur. Ve eğitimi ne derseniz deyin o kadında başlar. Kadını satın alan o adam, pekala kendinde o kadını öldürme hakkını da görür. O zaman önce biz anne olarak “sen kız çocuğusun kalk ağabeyine hizmet et” düşüncesinden vazgeçmeliyiz.
Feodalite sadece bir ülke sorunu değildir. Feodalite ailede başlar. Ne zaman erkeklik damarlarımız kabarsa, “biz ataerkil bir aileyiz ve erkek egemen bir toplumdan geliyoruz” diyoruz ya, işte o kocaman bir yalan.
Hayır! Ataerkil aile yapısı değil, erkek egemen toplum yapısı.
Bizim atalarımızın yanında her zaman “hatun”larımız vardır. Savaşta ve devlet yönetiminde ortaktır. Kadının yeri asla ikinci plan değildir. Ama ne zamanki bizler, Arap islamiyetini kabul edip yalan yanlış yorumladık, işte o zaman kadın, dört eşten biri olmaya mahkum edildi. Giderek soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelmeye başladı. İşte o yüzden “kızlar okula gitmez” diyen o bağnaz adamlar türedi.
Eğer kadın haklarından bahsedeceksek, önce o sorunların köküne inmeliyiz.
Yani demem o ki;
Bizler erkeği hedef tahtasına oturtarak, eşit haklara sahip olmayı bir yana bırakın sadece kadın üstünlüğüne ve sürekli sorun yaratan feminist tutuma dayalı sokak yürüyüşlerinde çözüm bulamayız.
Tıpkı ulu önderimizin dile getirdiği gibi;
"İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan oluşur. Kabil midir bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki bir cismin yarısı toprağa bağlı kaldıkça, öteki yarısı göklere yükselebilsin”
Söylediğim gibi feodalite ailede başlar. Ve toplum olarak ailede ki feodaliteyi yıkmadan, yönetimlerde ki feodaliteyi hiçbir zaman yıkamayız.

Önceki ve Sonraki Yazılar